28 Aralık 2010 Salı

Antibiyotik etkisi.

Bir haftadır antibiyotik kullanıyorum ve daha bir hafta daha kullanmam gerek. Yazı yazabilecek kadar kafamı toplayamıyorum. Başladığım yazı daha ikinci paragrafa başlamadan duruyor. Kafam biraz bulanık anlayacağınız. Ben de anlık yapabileceğim şeylerle ilgilenerek vakit geçirmeyi deniyorum. Uçuk kafayla fotoğraf çekmek, photoshop’ta birşeyler yapmak daha güzel oluyor sanırsam. Bugün eve stüdyo kurmak gibi bi uğraş edindim kendime. Duvara kumaşlar asmalar, daha fazla ışık arayışına girmeler falan. Tabi yarım saat fotoğraf çekip, aklıma orjinal bir fikir gelmeyince o iştende vazgeçtim. Yaptığım dandik bir photoshop çalışmasını paylaşayım. Hoşçakalın. Antibiyotiğin etkisi geçer geçmez tekrar burada olacağım.

26 Aralık 2010 Pazar

Canım Çok Yanıyor Anlayamazsın, dedi.. | Doğaçlama

Kardeşimin bloğundaki bu güzel yazıyı okurken birşeyler yazasım geldi altına. Burda da olmasını  istedim;

Umursamaz Çocuk. | Yeniden!

Çok şükür seneler sonra, eskiden sahip olduğum o yüce umursamazlık vasfına tekrar kavuşmuş bulunmaktayım. O kadar umrusamaz bir haldeyim ki, 3 aydır blog ile yaşayan çocuk, yazı yazmaya niyetlensede amaan yazsam ne olcak boşveer demeye başladı. Bunun üzerine blog biraz ciddileşmeye başlayabilir. Hergün paylaşım yapmaktansa, faydalı birşeyler olduğuna inandığım şeyleri paylaşma yoluna gidebilirim. Hergün faydalı şeyler bulabilecek kapasitede bir insan olmadığım için birkaç günde hatta haftada bir yazı yazma durumları baş gösterebilir.

25 Aralık 2010 Cumartesi

Yeni yıl kutlamaları üzerine | Herşey hayallerinizdeki gibi olsun

Bu yılın sonu, yeni yılın başı yaklaşmakta. İnternette yeni yılla ilgili bir sürü yazı, sokaklarda dükkanlarda süslemeler, insanlarda yeni yıldan beklentiler(sanki geçen yıl, bu sene yapılacaklar listesini bitirmiş gibi), bir heyecan bir sevinç durumu hakim her alanda. Bende hala duruma bir anlam verememiş şekilde garipsemekteyim yapılanları.

Biraz geçmişe gidelim hep beraber. 2000 yılına girerken tüm dünyada büyük kutlamalar yapılıyordu. Tesadüfen dayımlarda toplanmıştık bizde o gün. Kuzenlerimle beraber televizyon izliyorduk. Gece yarısına bir kaç saat kala dünyanın çeşitli yerleri yeni yıla girmiş, meydanlardaki çılgın kutlamalar televizyonlara yansıyordu. Bense golf maçı izler gibi sıfır heyecanla ekrana bakıyordum. Neden bu kadar eğlendiklerini, neyi kutladıklarını anlayamıyordum çocuk yaşımda, büyüdükçe anlarım diye tahmin ediyordum. Ama hala bir anlam kazandırabilmiş değilim yılbaşı kutlamalarına.(10 yıl öncesine göre büyüğüm tabi şuan,büyüdüm-oldum demiyorum.)

İnsanlar neyi kutluyor?

22 Aralık 2010 Çarşamba

Uykusuz Geçen Rekor Süreden Sonra.

Saat 20:00 itibariyle 48 saattir uykusuzum. Peki, bu süre boyunca olanlar nedir;

*7 öğün yemek yedim.

*4paket sigara tükettim.

*4 tane film izledim.

*5 tane nescafe 3’ü bir arada içtim.

*Yaklaşık 100 sayfa kitap okudum(uykumu getirdiği için tutunamadım kitaba)

*2 set Tiesto dinledim.(uykumun açılmasında baya yardımcı oldu sağolsun)

*Toplamda 4 saati derste, 6-7 saati ise kampüste geçirdim. Geriye kalan zamanda evdeydim çoğunlukla.

Herşeye rağmen, bir yerlerde bayılıp kalmadığım ve kalp krizi falan geçirmediğim için grevi başarılı kabul ediyorum. Akşam yemeğimi yiyip yatağıma girdiğim zaman kaç saat uyumam gerektiği hakkında hiç bir fikrim yok. 30 saatlik rekor sonunda 15-16 saat uyumuştum diye hatırlıyorum. Bu sefer o kadar fazla olmaması gerektiğini düşünüyorum. 10-12 saat yeterli olacaktır herhalde. Umarım uykum aşkımı feshetmiştir artık. Rekorumu 50 saate taşıdıktan sonra yatmak için hazır olacağım bayada uykum geldi zaten. Bu arada bir saat kadar önce, kampüsten eve gelirken dolmuşta 5 dakika uyuyakalmışım o sayılmaz dimi? Ben 50 saat olarak kabul ediyorum şimdiden rekoru= )

21 Aralık 2010 Salı

Uyku Aşıkları Bilir.

Dün 19:23’de yeni uyandım diye durum güncellemişim Facebook’ta. Saatler geçmesine rağmen bir saniye uyumuş değilim. 2 tane film izledim, bir sürü kitap okudum, bir sürü derse girdim, bir sürü temizlik yapıp ortalığı toparladım, 5 6 saatim de birileriyle konuşarak geçmiştir muhtemelen. Evet biraz yoruldum açıkcası ama bu kadarına alışığım ben. 3 sene evvel matematik finaline çalışırken kırmıştım uykusuz kalma rekorumu, sonra bir daha böyle bir deneme yapmadım, gerek duymadım, gerek olmadı. Şimdi neden mi yapıyorum. Artık günde 12-14 saatimi uykuya yatırır oldum. Bu işin sonu iyi değil. Hayatımın 3’te 2’sini uyuyarak geçiriyorum nerdeyse. Uyku aşığı bir insan olarak, bundan kurtulmam gerek. bu kadar çok uyumamalıyım . Uyku düzenime karşı yaptığım bu grev umarım başarılı olur. 30 saat rekorumu 40 saatin üzerine çıkarasım var, mümkünse 48 saat iyi bir şahsi rekor olur. Uyku aşkına bir son vermeliyim, nasıl olacak bilmiyorum ama en azından deniyorum. Birde, en uzun geceyi uyuyarak geçirmek hoş olmaz tabi. 

19 Aralık 2010 Pazar

Anne ben ALES'e giremedim!

Bugün malumumunuz ALES vardı. Ben daha bu işler için genç olmama rağmen, girip kendimi deneme taraftıydım. Ancak hiçbirşey planladığım gibi olmadı.

Gece hiçbir hazırlık yapmadım sınav için. Sabah saat 6.30 sularında uykuya kavuştuğumda sınav için hazırdım açıkcası. Amacım 3 5 puan alıp, gelecek vaad edip etmediğimi görmekti. Şuan elimde koskocaman bir sıfır puan var ne yazık ki. Saat 8 de uyandığımda, haberlerden duyduklarım aklımda altyazı geçmeye başlamıştı. Askıya uzanıp hemen bir kot pantalon giyeyim derken, KPSS sınavında kemerlerin çıkartıldığı aklıma geldi, bunun üzerine eşofman giymeye karar verdim. Üzerimede bir polar geçirdim. 

18 Aralık 2010 Cumartesi

Psycho Günlük.

Tamamen hayal ürünü olarak ortaya çıkmış hikayelerden oluşacak olan bir psikopatın günlüğü içerikli blog yayında. Hayal ürünü olması belki hayal kırıklığına uğratabilir ama hepsi benim hayal dünyama dayalı kurmacalardır. Düşündüğüm içerik şiddet içerdiği için blog +18 olmak zorunda kaldı. Cinsellik yada Aşk olacağını hiç sanmıyorum, belki şiddete çıkan yollarda kullanılabilir.

PsychoGünlük için tıklayabilirsiniz.

16 Aralık 2010 Perşembe

Cin olmadan adam çarpma.

Bazı insanlar vardır ki, ayrıcalıklı doğarlar. En uç örnek olarak krallık ile yönetilen yada sembolik olarak kraliyet ailesinin varolduğu ülkelerdeki asil aileleri örnek alalım. Bu ailelerde doğan bebekler doğduğu anda çoğumuzdan farklı bir hayata başlarlar. Doğumlarında ülkenin en ünlü doktorları yer alır. Yetiştirilmelerinde kendi dillerini mükemmel bir şekilde öğrenmekle kalmaz, yabancı bakıcılar ve dil eğitimleri sayesinde o yüzyılda revaşta olan bir kaç dilide öğrenerek büyürler. Çocukluk çağları eğitilmek ve elit hobiler edinmekle geçer. Piyano,keman,bale,polo ve bunun gibi dünyada bir avuç insanın başarabildiği şeylere ilgi duymak zorunda kalır,öğrenir ve başarılı olurlar.

Heyecan Yaptım.

Bugün bir arkadaşım ayaküstü bloğunu gördüm dedi bana. Geleneksel blog muhabbeti yaptığımız arkadaşların dışında olduğu için farklı bir muhabbet geçti aramızda. Kendisi şu an bunu okuyorsa sevgilerimi iletiyorum. Böyle birşey ilk defa başıma geliyor, neden oldu bilmem. Gerçek bir özet halinde muhabbeti yazayım;

15 Aralık 2010 Çarşamba

Özet.

Bundan yaklaşık 5 yıl önce Fransadan gelen bir arkadaşımın kullandığı Skyrock\blog’u görünce şaşırmıştım. O zamanlar Facebook da bu kadar ünlenmemişti. Biraz garipsemiştim açıkcası. İnsanlar gittikleri yerleri yazıyor, çektiği fotoğrafları paylaşıyor, üzerine yorumlar yapıp,tartışıyordu. O zamanlar herkesin bir Facebook’u olmadığı için anlattığı hikayelerde geçen arkadaşlarını bloglarına girerek bana tanıtıyordu. İnsanlar  ortalama 500-600 kelimelik postlar ile hergün yaşadıklarını orada arkadaşlarıyla paylaşıyorlardı. Ben de şaşırıyordum ne yazıyorlar bu kadar diyerek.

Dolmaz!

Dev bir romana başlasanda kapanmaz o boşluk bazen. Ne koyarsan koy dolmaz. İstediğin kadar doldurmaya çalış.. 


Bırak dağınık kalsın, neden doldurmakla uğraşasın?

Yarım karikatür ekliyorum, üzerine tıklayıp okuyabilirsiniz isterseniz. Kalabalık yapmasın diye devamında..

13 Aralık 2010 Pazartesi

10 boyut.

10 boyut demişken izlediğim bir video aklıma geldi. Basit bir anlatımla boyutların kafanızda şekillenmesini sağlıyor. Merak edenler izleyebilirler. Video için link.

Özendim!

İşin başında herkes birilerine özenir demişler. Ben kime özeniyorum diye düşünüyorum uzun zamandır. Fakat bulamıyorum. Kime kime kime derken, sorunun cevabı geçen gün Smallville’in geçen haftaki bölümünü izlerken geldi.

Kısaca anlatayım neler olup bitmiş dizide. Paralel evren olgusu ele alınmıştı. Günümüz 10boyut kavramındaki gibi verdiğimiz her karardan dolayı oluşan bir paralel evren, yani toplamda sonsuz sayıda paralel evren vardır gerçeğinin aksine, dizide sadece bir tane var. Superman’i dünyaya geldiğinde Kent Ailesi bulmuyorda, Lionel Luthor buluyor ve bunun üzerine şekilleniyor paralel evren. Dolayısıyla temiz kalpli, düşünceli bir süpermenin yerini umursamaz bir katil alıyor.Adı da UltraMan. Dizi gözlerimin önünden akıp geçerken, aklımdan geçenlerde paralel olarak şekillendi. Sadece bir tane paralel evren olduğunu kabul edersek, ben orada nasılım acaba?

10 Aralık 2010 Cuma

Bir sineği bile incitemedim!

Bir hafta on gündür bir sineğim var benim. Beraber dizi izleyerek , facebookta takılarak başladı muhabbetimiz. Dizi izlerken, altyazıları takip ederek okumaya çalışmalar. Facebook’ta takılırken, ekranda gördüğü güzel kızlara meyletmeler. Biraz çapkın galiba sineğim. Muhtemelen hayatının baharında, 20-25 günlük olduğunu tahmin ediyorum. Zaten taş çatlasa 50 gün yaşıyormuş bu hayvancıklar.

Şartname | Şükredeceksin!

Şartname:

9 Aralık 2010 Perşembe

Av Mevsimi | (boşuna demiyorum ben!)

Boşuna demiyorum ben, türk sinema filmlerine para vermeyin ki, daha fazla gelişmesin.

Fısıltı gazetesinden ve medyadan etkilenen arkadaşlarımın zorlamasıyla Av Mevsimi filmine gittik. Bu kadar reklam ve abartmadan dolayı  ben de birşeyler bekleyerek oturdum tabiki sinema koltuklarına.Ben bir film eleştrimeni değilim. Sadece düşündüklerimi yazacağım. Açıkcası sinemaya para vermeyi sevmem. Bir filmi sinemada izleme düşüncem varsa, filmin özel efektlerinden kaynaklanır genel olarak.

Gelelim filme..

Filmdeki sahneler, oyuncuların performansı, yönetmenin çekimleri, açılar, ışıklar, motor herşey çok güzel. Bu konuda birşey diyemem, diyecek uzmanlığımda yok zaten.
Konu senaryoya gelince; sadece televizyonda film izlemiş bir insan bile olsam, bu konuda birşeyler diyebilecek kapasitedeyim. İlk okulda öğretmen zoruyla birkaç klasik okumuş insanın bile bu konuda söz hakkı var bence. Senaryo inanılmaz durgun, filmde Cem Yılmaz’ın yersiz ama filme hoş bir hava katma amacı taşıyan doğaçlama iki üç esprisi gülümsetiyor bizi o kadar. Gerilim sahneleri gene abartılı olarak kendisinden geliyor. Dram desek o kadar yarım ki.”Ben seni buraya öldürmeye gelmiştim?” nedir bu. Tamam anlıyorum, amaç bir polisiye film yapmak. Polisiye yapıyorum diye, sadece bulmaca çözüp, bak nasıl çözdüm diye göstermek midir amaç bu tarz filmlerde? Bence değil..

5 Aralık 2010 Pazar

Birkaç gün yokum.

Uçlu kalemimin ucu bitmiş, biraz da mürekkep bulaşmış nerden geldiyse. Halledince tekrar geleceğim, Bütün gün yazı yazan çocuk, bir kaç gün uzaklarda olacak. Sınavlar bitsin hele sonrasında görüşürüz. 1000 kelimelik bir makale hazırlıyorum,önümüzdeki haftalarda tamamlayabilirsem paylaşacağım. Herkese haklı savaşlarında kolay gelsin diyorum.Tekrar görüşmek üzere, esen kalın.

Bütün Gün Yazı Yazan Çocuk- VHTTML

Etkileyici bir yazı olmuş, burda en azından bir link olmasını istedim. Ellerine sağlık,teşekkürler;)
Yazıya burdan ulaşın.

4 Aralık 2010 Cumartesi

Hızlı Giden At?


Burayı twitter’a çevirdin, uzun yazıyorsun eleştirilerine bir yenisi daha eklendi. Çok yazıyorsun, seni takip etmek mümkün değil, hangi birini okuyalım? Bir de Hızlı giden atın boku seyrek düşer diye birşey duydum bunun üzerine. Gündelik hayatta bu atasözüne aşina olsamda, içeriğini hiçbir zaman çözememişimdir. Ben de biraz araştırdım ve en güzel anlatımı ekşide buldum sanırsam fakat genede benim burdan çıkarmam gereken dersi anlamış değilim;

Kimyacı.

Üniversitede ilk senem, yaz okuluna kalmışım. Kimya dersi alıyorum tekrar, sevmediğimden, çalışmadığımdan, ilgilenmediğimden tabi. Hoca beni pek sevmiyor neden bilmem. Bir kaç sebebi olabilir ama emin değilim. Sabah saat 9’da başlayan derse, ben genelde 9-9buçuk arası giriyorum, hoca ne derse muhalefetim. Eğer o gün uykumu almış ve  iyi bir kahvaltı yapabilmişsem, tartışma büyüyorda büyüyor. Çok şükür ki hoca bir türlü ismimi öğrenememiş yoksa hala Kimya dersini alıyor olurdum.

Ezel-44.bölüm



------Spoiler------

DAYI:Bir batakhaneden olmaz Kenan, çözdüm ben! Güçlü olmak yetmez,Mert olmak yetmez,Adam olmak yetmez.

KENAN:Ne yapacağız peki?

DAYI:Parlamak lazım! Daha büyük değil daha ünlü olmak lazım! Göz önünde olmak lazım. O da çocuk, karı peşinde koşarken olmuo:D

------Spoiler------ 

Düşüncelerim..




Düşüncelerim var benim. Fakir ama gururlu genç değilim. Ne param var yatlar katlar alacak, ne de ayaklar altından alınacak bir gururum. Ne bir diplomam var, ne de adımın önüne gelecek ünvanlar. Sadece ismim var benim, başında hiç birşey yok. Beş para etmez anlayacağın. Ünlü dostlarım, iyi yerlerde tanıdıklarım, beni bu hiçliğe getirecek torpillerim olmadı. Ama bir sürü zamanım var, elimde hiç yıpranmamış bin dolarlık banknot gibi duran gençliğim. Bir sürü ütopik düşüncem var, gerçek olamayacak kadar güzel, düşünmeye değmeyecek kadar gereksiz. Ama elimde sadece onlar var, sayfa sayfa cilt cilt, zamanında gazetenin kuponla verdiği Britannica gibi. Atılmaz ki onlar, durur öylece kitaplıkta bakılmasada. Durmalı da. Emek var, kuponlar kesilmiş, biriktirilmiş, gidilip alınmış. 

3 Aralık 2010 Cuma

Beyin Gücü.

İnsan beyni 100MHz frekansında çalışmakta bildiğiniz gibi. Günümüz bilgisayarları ise 3.4 GHz frekansına kadar çıkmış bulunmakta ve materyalin taşıyabileceği en yüksek frekansa dayandı. Bu sebepten dolayı birden fazla çekirdek kullanılarak işlem süresini kısaltma, işlem bölme, parçalara ayırma yapılarak, bir açıdan paralel bilgi işlemede yapılmakta. Bu da bize zaman kazandırmakta dolayısıyla.

2 Aralık 2010 Perşembe

İtiraf.

İtiraf ediyorum havuçlu ıssız adam keki yapmayı bilmiyorum. Ben herhangi bir kek dahi yapmayı bilmiyorum, ama şu vize haftasında denettirmeyin bana yapabilirim biliyorum.Mutfağa girdim yemeği yaptım, hatta yedim bile. Kek yapmadıysam ne mi yaptım, ilk defa bulgur pilavı yaptım, gayet güzel de oldu, bir de mercimek çorbası tabi. Neyse afiyet olsun o zaman bana. Şimdi bir kaç bölüm House M.D. izleyip vakit öldürme zamanı. Ders mi? Ondan sonra çalışacağım. Bu arada twitter da tek seferde 140 karakterlik paylaşım yapılıyor, o yüzden buraya yazdıklarımı oraya yazamam. Bazı eleştiriler aldımda, blogu twitter’a çevirmişsin gibi. Resmi açıklama yapıyorum; burda kuralları ben koyarım! :hemkarizmatikhemgülensmiley:

Tam Başlıyordum!

Tam ders çalışmaya başlayacaktım ki, dün yaptığım yoğun çalışmalarımı bana hatırlatan bir avuç silgi artığı dikkatimi dağıtmayı başardı. Belki de bende keşfedilmemiş bir hiperaktivite vardır. Odaklanma sorunum falan varya ordan bağladım. Yoksa hiper aktif davranışlarım günde bir saatten öteye geçmez. Neyse elektrik süpürgesini açtım hemen, masamı temizlemenin en hızlı yolu buydu. Başlamışken odamıda çıkardım aradan. Derken,evin geri kalan yerlerini de süpürüverdim. Tamam temizlik bitti, masama geçeyim artık çalışabilirim demişken, aklıma bir banner tasarımı düşüverdi. Çalışabilmek için artık çok geçti. Bilgisayarımı önüme aldım ve başladım uğraşmaya. Yarım saat içerisinde banner da bitmişti. Ne yazık ki, bunların olup bittikten sonra artık ders çalışma isteğim kalmadı içimde, ben de birşeyler yazarak isteğin gelmesini beklemeye koyuldum. Aha kapı çaldı bir dakika...

Vize Haftası.

Vize haftası başladı demiştim geçen yazımda, evet başladı. Ama mükemmel sınav programım, haftanın ilk günü bir sınav, son iki günü ikişer sınav şeklinde düzenlenmiş. Bu da demektir ki, bugün dahil 4 gün sınavım yok. Aklımı yoracak bir kaç matematik hesabı sonucu ulaştığım bilgiler şöyle; önümüzdeki hergün bir dersi halledersem, sıkınıtısız atlatırım bu işi. Ama bu seçeneğin gerçekleşmesi için hergün ders çalışmam lazım dediğim gibi. Günde iki dersi bitirirsem, haftasonunu tekrarlarla geçirir, sınavlardan 80,90 bile alabilirim. Ama bunun içinde bugün ve yarın ikişer dersi bitirmem gerekli. Bu da mümkün gibi gözükmüyor. O yüzden duruma en uygun olan seçeneği yürürlüğe koymaya karar verdim. Ben biraz ders çalışayım, olduğu, yettiği kadar artık.

1 Aralık 2010 Çarşamba

30 Kasım 2010 Salı

Vize.

Yarın saat 15:00 da sınavım var. Evet vizeler başladı başlayacak demek bu. Ve ben masaya çıkardığım notları henüz açmış değilim. Bu akşam ders çalışmayı düşünüyorum açıkcası. Bir kaç yıldır, geçen her iki vize döneminden birinde olduğu gibi; bu dönem az çalışarak başarılı olmayı denediğim dönem. Yazıyı yazdığım saat itibariyle, sınava 19 saat var. Bunun 8 saatini uyuyarak, 2 saatini molalarla, 2 saatini de ders içi muhabbetle, birde kafamdan consept uydurup fotoğraf çekersem 1 saat oraya gider(Bkz: ŞekilA), 4 saat kalıyor geriye. Elimde olan 4 saatin, 2 saatini çalışarak geçirebilirsem, bu dersi geçme ihtimalim olabilir oluyor. 4de4 yaparsam kesin geçerim, ama teori pratikte gerçek olmuyor ne yazık ki. Teorik bilgilerle, pratik hayatta geçerli olan kuralları birbirine karıştırmamak lazım.. 
<=ŞekilA

29 Kasım 2010 Pazartesi

Get rich or die tryin’

Başlığı ingilizce yazmak zorunda kaldım, çünkü kısaca özetliyecek şekilde türkçeye çeviremedim. Türkçeye, zengin ol yada denerken öl, zengin ol yada ölene kadar dene olarak çevirebiliriz. Amerikanlar bir şeyle uğraşırken, bir şey yapmayı denerken I’m trying kullanıyorlar ilk olarak, denemekten öte bir seviye ise Try HARD! , bunu da daha çok dene, kendini zorla olarak çevirdikten sonra, denemekte son nokta olan Die Tryin’ geliyor, ölümüne yani..

Bu cümleyi seçmemin sebebi ise;

28 Kasım 2010 Pazar

Teşekkür.

Bugüne kadar söylemem gereken, fakat söylemeye ortam bulamadığım(ki böyle bir ortam varken, nasıl bulamadıysam)bir teşekkür vardı köşede uzun zamandır. Bugün açılan bir muhabbette fırsat buldum, aklıma geldi ve söyledim. Demek zamanını bekliyormuş, bazen bir adım atmak için özel birşeyler bekleriz ya, öyle birşey sanırsam. Her iki kişi içinde özel olduğunu düşünüyorum.

Bu bloğu açma konusunda bana gaz olan, okudukça cesaret bulduğum kardeşim saydığım ünlü türk yazarımıza burdanda teşekkürlerimi iletiyorum. Yolun açık olsun, teşekkürler. Dost blog olarak paylaşmak istiyorum burada. İçimi rahatlatan bu blog da olmasa ben herhalde kafayı yerdim. Büyük bir nimet benim için. Bu işte seninde parmağın var doğal olarak. Eyvallah..

27 Kasım 2010 Cumartesi

Can YÜCEL'den

Ne yormak istedim seni.
Ne de yormak kendimi.
Çok çalıştım
Gitmeye de kalmaya da…
İkisi de aynı acı.
İkiside rezil..
Daha öncede gitmiştim
Ama böyle kalarak değil...

13.Cuma

13.Cuma hakkında faklı söylentiler vardır. Kimileri uğursuz olduğuna inanır, kimilerinin dini inancında lanetli gündür. O gün geldiğinde evden çıkmayan insanlar bile varmış. Sözde yaşadığımın imzasıdır benim için. 9. Ve 10.cumalardan kolay olduğu kesin. Neyse saçmalamıyım daha fazla. Görüşürüz gene..

Garfield Felsefesi.

Madde 1 : İnsanlar yorgun doğar, dinlenmek için yaşar.
Madde 2 : Çalışmak yorar.
Madde 3 : Gündüz dinlen ki gece rahat edesin.
Madde 4 : Yatağını kendini sevdiğin gibi sev, içinden çıkamayacağın gibi yap.
Madde 5 : Yarın yapabileceğin işi bugün yapma.
Madde 6 : Bugünün işini yarına bırakma, erteleyebileceğin kadar ertele.
Madde 7 : Dinlenen birini görünce otur ona yardım et.
Madde 8 : Oturmak mümkünse ayakta durma, yatmak mümkünse oturma.
Madde 9 : Tembellikten kimse ölmemiş.
Madde 10 : Çalışma isteği duyunca biryere otur isteğin geçmesini bekle.

GençTema.

Ben Genç Tema oldum galiba. Bugün temaya gönül vermiş arkadaşlarla kampüs içindeki ağaçlık mekanlardan birinde meşe palamudu topladık.Meşe palamudu mu? Evet ”tohumlar ağaca, ağaçlar ormana, ormanlar..” mantığıyla hareket ederek hazırlanmış bir etkinlik. Bir topladığımız palamutları yavru temalara verecekmişiz. Onlarda ekeceklermiş toprağa. Ne kadar güzel değil mi? Neyse canım sıkıldı bişeyler yazmak istedim. Bu arada etkinlik sırasında çektiğim 500Mb lık bir fotoğraf klasörü var elimde, bunları ilgili arkadaşlarla paylaşacağım, haberleşiriz artık. Onlarla uğraşırken, bir tane logo yapasım geldi. Onu da paylaşayım. Eğer beğenilirse, belkide grubun logosu değişir benim yaptığım logo olur. Aslında bunu halkoyuna sunmak istemiştim en baştan beri : ) Hadi iyi geceler.. Logo devamında..

25 Kasım 2010 Perşembe

Amatör Fotoğrafçılık.

Ev arkadaşım Nikon d60 alalı bir seneden daha fazla olmuş durumda. Makinenin sayacı 20bin fotoğrafa yaklaşmış bugünlerde. Bir kaç gün içinde makinenin başına gelmeyen kalmadı demiyeyim çünkü çok şükür hala çalışıyor. Uzun zamandır tripod alalım diye söylenip duruyorduk, sonunda geçtiğimiz hafta istanbuldan bir tane alıverdim, öğrenci işi dandik falan ama olsun. Neyse geçen gece fotoğraf makinesini tripoda taktık, aklımda birkaç fotoğraf var evde onları çekmeye çalışacağım. Işık üzerine birşeyler. 3 fotoğraf çektikten sonra pili bitti, benim de hevesim kursağımda kaldı. Neyse tripoda takılı bir halde, masanın yanına koydum makineyi. Bir saat geçmediki, masaya ayağımı koymaya çalışırken, tripodun ayar koluna ayağım dokunmasınmı. Gözlerimin önünde yerçekimine yenik düştü makine ve tam lensin üzerine kamikaze yaptı. Gözlerime yaşlar doldu. Dondum kaldım.

23 Kasım 2010 Salı

Konuşmak yada konuşmamak işte bütün mesele bu. mu?

Uzun uzun yazmaya hiç niyetim yok. Ortaokul sıralarındaki ben sessiz,sakin kendi halinde bin düşünüp bir konuşan gencecik bir çocuktu. Üniversite sıralarındaki ben ise bin düşünüp onbin konuşan gencecik bir delikanlı. Değişmeyen tek şey var. O da hala kendini anlatamıyor. Ağzıma fermuar çektim. Tıp oynuyorum bundan sonra. Bakalım ne değişecek?

22 Kasım 2010 Pazartesi

AY'ın onbeşi.

İlk halini yazıyorum direk, düzeltme, oynama yok. Nasılsa öyle, geldiği gibi. 

Bugün AY'ın on beşi
Ve neredeyse kış artık
Puslu bir perdenin arkasından
Bana bakıyor dünyanin takipçisi
Ona doğru hızlanıyor adımlarım
O kadar gizemli ki, bu güzel akşam vakti
Koşuyorum bir süre caddede

TATİL?

Sözde tatil yaptık on gün. Ben hiç dinlenmiş hissetmiyorum kendimi nedense? Yorgun olanın sadece ben olduğunuda sanmıyorum. On gün boyunca ne mi yaptım. Hemen kısaca anlatayım. Orjinal evimde üniversite hazırlık öğrencisi(kardeşim) olduğu için, evimizde internet yok, öncelikle bunu belirtmeliyim. Şu an internetten nasıl keyif aldığımı tahmin edebilirsiniz. Bloğumla arama dağlar girdi, kaçak bir internet gördüğüm anda ikişer üçer yayınladım birikmişlerimi. Bu yüzden geçmiş yazıların hepsinin altında tarih var.

Dikkat KIRILIR!

Daha tanışmamıştık bile
Küçük bir kutu verdim sana emanet
Üzerinde Dikkat Kırılır yazılı
İlk zamanlar garipsedin tabi
Bir kaç kez uyardim seni
Hayatım pahasına koru onu!

20 Kasım 2010 Cumartesi

Zaman?


Zaman her şeyin ilacıdır?

Gerçekten öylemi acaba ben de bunu çok merak ediyorum. Okuduklarım, duyduklarım, gördüklerim, tecrübelerim ne kadar bunun aksini göstersede, her insan bu yalana inanmaya meyillidir. Gerçek olduğunu kabullenmek ister herkes elbette. Çünkü hissettiklerinin, yaralarının, yaşananların etkisinin zamanla geçeceğini düşünmek rahatlatır insanı. Çözüm bulamadığında, en çaresiz olduğu anda insana yardım edebilecek tek şeydir bu; kendini kandırmak.

Konuyu sadece aşk ile sınırlandırmak istemiyorum, ama yazının çıkış noktası aşk olduğu için, burdan kısa bir hikaye yazarak anlatmaya çalışacağım hissettiklerimi.

16 Kasım 2010 Salı

Yapamıyorum?

Yapamıyorum çok yanlış bir kelime bence. Daha başlamadan kaybediyor insan bu lafı ederek. Hiç birşey kolay değil hayatta. Tek seferde başarıya ulaşan insan sayısı sayılıdır koskoca dünyada. Uğraşmalı, çalışmalı insan birşeyler yapabilmek için. Ne yapmaya çalışırsanız çalışın elbette bazı riskleri olacaktır. Her zaman kazanamazsınız bu mümkün değil.Kazandığınız zaman bile kaybettiğiniz şeyler olacaktır. Bazen kendinden birşeyler kaybeder insan, çabaladığı yolda. Bazense etrafındakileri kaybeder. Kimi zaman sadece kazanır hiç kaybetmeden. Başarmaktan öte asıl mesele bence çabalamaktır. Her zaman kazanamaz ki insan, ama başarısızlıksa ellerinde tuttuğu o kadar çaba sonucunda, elinden geleni yaptığını tereddüt etmeden söyleyebilmeli, bence budur asıl mesele.

Emre Kalcı- Sessiz Düet Silahsız Düello

Geçen gün bir avm de gezinirken, çok boş zamanım olacağını ve bunu kesinlikle boş geçirmemem gerektiği düşüncesiyle karşıma çıkan ilk kitaçıya girdim. Yeni ne var ne yok diye göz gezdirirken raflarda, gözüme bir kitap ilişti, garip başlığıyla ”...” . Sonra kitabı elime aldım ve arka kapağındaki tanıtım yazısına bakmam gerekirken, sayfalarını karıştırmaya başladım.  Bir şiir kitabıydı kendisi ve yazarın bazı düz yazı denemeleri de bulunuyordu içinde. Normal şartlarda, şiir kitabı olduğunu anladığım an kitabı yerine bırakırım. Çünkü şiir kitapları içlerinde kaybolmama izin vermezler genelde. Belki de benim sığ oluşumdan kaynaklanan birşey olabilir.  Neyse kitabı yerine koymadan önce, birşeylerin farklı olduğu hissi içimde giderek artmaya başladı ve tanıtım yazısını okumaya karar verdim. Ardından ilk bir kaç sayfayı tabi. Sonrasında kitap elime yapıştı resmen.

Daha iyi | iyi olmak?

Biliyorum, daha iyisini bulamazsın. Çünkü ben hiç birşey yapmam. İşim gücüm kendimle. Belkide dünyadaki en bencil insanım. Hep kendimle uğraşırım. Bir yanımı sevmezsem eğer, o yanımı öldürürüm. Bana kötüydü, demeyin, çünkü en iyisini yapmaya çalışırım. Ben aslında hiç birşey yapmam, ama yaptım mı elimden geleni değil, daha fazlasını yaparım. Eğer yanlışsam yanlışı yaşar, önce yanlışımı öldürürüm. 

Nefret! | Kaçak.

Kaçak insanlardan nefret ediyorum.
En başta gerçeklerden kaçanlardan,
Sevmekten kaçanlardan, tabi sevilmekten kaçanlardan,
İşten kaçanlardan, kendinden kaçanlardan,

12 Kasım 2010 Cuma

Bug?

Sitenin üzerinde ilk günden beri kullandığım blogger'ın kendi temasının, google chrome da hata verdiğinin farkına vardım. Mozilla firefoxda da zaman zaman Arşiv ve sıralama hataları veren Blogger beni baya bir şaşırtmış durumda. Ne yapabileceğimle ilgili baya arştırma yaptım dün gece. Bu tema benim ilk göz ağrım değiştirmek istemiyorum açıkçası, eğer hatayı düzeltebilmeme yardımcı olabilecekler varsa benimle iletişime geçmeleri beni çok mutlu eder. Eğer bir çözüm bulamassam içime sinen bir tema oluşturana kadar, klasik stillerden birine geçiş yapacağım. Chrome da gerçekten rezil gözüküyor site içeriği.

BOK.

Söze ne hacet. Adamlar felsefeyi oturtmuşlar. Sıkılmadan izledim.
Video'ya rastladığım facebook linki.
Orçin Uzun'a tebriklerimi iletiyorum. Frekanslarımız tutuyor gibi.
Başarılarının devamını dilerim ayrıca=)
Videoyu yazının devamında izleyebilirsiniz.

11 Kasım 2010 Perşembe

Shakira.


Rüyamda Shakira’ı gördüm.Unutmadan yazmak istiyorum hemen. Annem falanda vardı. Bizim eve misafir olarak kalmaya gelmiş. Hoş gelmiş. İngilizce muhabbet etme fırsatımız oldu, çok güzel ingilizce konuşuyordum. Eski sevgilisi ile ilgili sorunları varmış, baya dertliydi anlayacağınız. Çok ince düşünen bir insan kendisi, birkaç saniyelik rüyada tanıyabildiğim kadarıyla. Kelimelerin altından paragraflık anlamlar çıkaran bir insan, bunu yaparken bile tatlıydı, depresif hal bile yakışmıştı yani. O kadar konuştuktuktan sonra, uykusu geldi tabi, ben de misafir odamıza kadar eşlik ettim kendisine. Evet rüyamda bir misafir odamız vardı, normalde yok. Üstünü bile değişmeden uzandı yatağa, hemen uyuyakaldı. Bir ara odanın önünden geçerken aralık kapıdan baktım, aramızda kalsın bu, çok tatlı uyuyordu. Neyse dedim allah sahibine bağışlasın, iç geçirip devam ettim yoluma. Ben de yoğun bir insandım tabi işim gücüm vardı. Hepimiz mesajı aldık. Ben de biliyorum en başından beri, anca rüyamda görürüm:)

9 Kasım 2010 Salı

Hiçlik Makamı.

Bunu ben demiyorum. Nasreddin Hoca hikayelerinden;
 
 Nasreddin Hoca’ya sormuşlar: “Kimsin?”
“Hiç” demiş Hoca, “Hiç kimseyim.”

Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş:

 “Sen kimsin?”

Hüseyin Amca ile Röportaj.

             Bir kaç gündür Faruk ve Hüseyin amca için yazılanlara son nokta olarak, elime ulaşan Hüseyin amca röportajını da sizlerle paylaşıyorum. E-posta kutumda gördüğümde heycanlanmadım değil. Röportajı hazırlayan Writer kod adlı arkadaşa teşekkürlerimi iletiyorum. Hikayenin öncesiyle ilgili daha fazla link vermeyeceğim, bloğun heryerinde linkler dolu zaten. Bu hikayede nedir diyenler için, bir kaç gün eskilere gitmek yönlendirici olacaktır. 

Faruk’un olayı hazmedemesinden dolayı başvurduğu intikam oyunlarına Hüseyin amcanın ünlü magazin dergisi neyşınıl caoğrafike verdiği röportaj:

8 Kasım 2010 Pazartesi

Diksiyon.


4 Kasım Perşembe günümü Diksiyon,Benden Dili,Yaratıcı Drama üzerine hazırlanmış bir seminerde geçirdim. Üniversite yıllarının ilk senesinden doymuştum bu tür seminerlere, en azından gidene kadar ben öyle olduğunu düşünüyordum. Ben bu tür eğitimlerde çok bunalır, sıkılırım ve daha program yarılanmadan programı terkederim. Fakar bu sefer ki öyle olmadı açıkcası.

Faruk'un intikamı-2

Hikayenin gelmiş olduğu nokta şu anda gözlerimi yaşartmakta. Etkileyici bir kurgu olmuş. Tebrikler dostum. Hüseyin amcayla yapılan bir röportaj söz konusuymuş, elime ulaşır ulaşmaz onu da sizlerle paylaşacağım.

 Eğlencelik hikayenin 2ci kısmı için Link

7 Kasım 2010 Pazar

Faruk'un intikamı

Paylaştığım(Ne dersen Haklısın) Faruk-Hüseyin amca hikayesinden sonra ayrıntılara aşık dostum tarafından Eğlencelik bir devam versiyonu yazılmış. Bu iş yazı dizisine dönüşecek gibi gözüküyor. Şimdiden bu hikayeyi ileriye götürmeye çalışan, yazmaya niyetli birkaç arkadaşım daha var. Hadi bakalım neler olacak.
İşin içinde benim parmaklarımın bulunmadığı devam için: Link

Şeytan?

5 sezondur Supernatural takip eden biri olarak şeytanı melek mertebesinden ve sadece isyankar olmasıyla cennetten dışlanan bir varlık olarak düşünüyordum. Geçtiğimiz saatlerde Şeytan ne ki? üzerine yaptığımız tartışma bizi bu konuda araştırmaya itti. Bu konuda bir çok görüş var, bizim bilim-kurgu filmlerinden öğretilen ise, hristiyanlık ve daha eski dinlerden derlenen bilgiler. Bir de islam dininin bu konuda dedikleri var tabi, ama biz bunları hiç bir yerde göremiyoruz. Bir kaç türk deneme korku filmi yapıldı ama maalesef öğretici ve etkili şeyler olmadı. Şeytan nedir? Kurandan derlenmiiş olan bir makaleye rastladık internette, merak edenler bi kaç paragrafına göz atabilirler. Çok geniş bir anlatım var. İlk sayfa merakınızı giderecektir.
Şeytan nedir? Link.

6 Kasım 2010 Cumartesi

Ne dersen Haklısın!

Geçen gün kadim dostum ve azizimle otururken kısa bir hikaye çıkıverdi ortaya onu paylaşmak istiyorum. Bu hikaye yılların sigara içicisi, sigara zammından mağdur genç faruk ile aylardır hergün bir servet ödeyerek zengin ettiği bakkal Hüseyin amca arasında geçmekte.

Dialog, yapılan sigara zammının yürürlüğe girdiği günün öğle saatlerinde gerçekleşiyor.

-Selamunaleykum Hüseyin amca.
+Aleykümselam evladım.
-Nasılsın? Ne var ne yok?
+Bildiğin gibi işte,ne olsun çalışıyoruz.

5 Kasım 2010 Cuma

Marjinal?


Dün yaşıyorum derken aklımda binlerce kelime vardı yazmayı düşündüğüm, ancak geçenlerde bahsettiğim gibi hangi plan tam anlamıyla tutarlı olabiliyor ki? Şu an bahsetmek istediğim birkaç şey var o kadar, çünkü bu sabah uyandığımda akşama yazarım dediğim konular hakkında yazabilecek durumda değilim şu an. Marjinal olmaktan bahsetmek istiyorum biraz. Marjinal olmak nedir, marjinal nasıl olunur?

Marjinal nedir? Öncelikle biraz bundan bahsedeyim. Marjinal matematikte değişken olabilen anlamında kullanılan bir fransızca kelimedir. Dilimizde tam karşılığı olmasada biz değişik olarak da nitelendirebiliriz aslında. Kelimeyi mecazi olarak araştırdığımızda ise, toplumda görüş ve yaşayış biçimiyle uçlarda bulunan, çizgi dışı, aykırı kimse olarak karşımıza çıkmakta. 

Peki marjinal nasıl olunur?

Yaşıyorum.

Uzun zamandır yazmadığım için öldüm zannetmeyin. Anlatacak çok şey var. İlk boş zamanımda döküleceğim. Bir haftadır  geceleri 6 saatten fazla uyuyamadığım için yazmaya halim yok şuan, 12-14 saatlik bir uykudan uyandığımda, ellerim klavyeye koşacak. Şimdilik iyi geceler.

30 Ekim 2010 Cumartesi

Garip bir aydı.


Garip bir ay oldu ekim ayı,benim için. Boşluktan sağa sola savrulmanın dışında bir çok şey gördüm denilebilir açıkcası. Gördüm dediğim şeyler de dolayısıyla bu savrulmanın etkisinde gerçekleşti. Tipik bir boğa burcu insanı olarak, hayatımda yenilikler kolay kolay olmaz benim. Genelde benzer yerlerde yemek yer, benzer insanlarla muhabbet eder, benzer saatlerde uyur uyanırım. Savruk yaşam tarzında böyle olası alışkanlıkların devamı zor oluyor tabi, bu da yeni şeyler,yeni insanlar, yeni olaylar çıkarıyor insanın karşısına.

Hayatta herşeyin bir amaçla karşımıza çıkıtığını düşünen bir insan olarak, boşluğu gerçekten amaç olarak da boş olduğunu düşünürdüm. En başından bu değişti hayatımda. Boş olmak iyi birşeymiş, insanı dürter kendine getirirmiş.

Anladım ki, hayatın kanunu bu. İnsan gençken o kadar koşturur,enerjisini o kadar çok savurur ki boş işlere, yaşlılıkta çıkar acısı. İki merdiven çıkmak eziyet oluverir insana bir zaman geldiğinde. Çok güldük birazdan ağlayacağız mantığı da tamamen aynıdır. Öyle mükemmel bir denge içinde yaşıyoruz ki, sürekli gülüyor olmak bir zaman sonra kabak tadı vermeye başlar. İnsan arada bir normal olmalı, arada bir üzülmeli, arada bir gülmeli eğlenmeli ki, herşey tadında olsun. Her zaman inişler ve çıkışlar olacaktır hayatta.

Bir hikaye yazasım geldi şimdi,

26 Ekim 2010 Salı

Okuma,saçma çünkü!


Öyle bir yazasım varki şu an, sayfalarca saçmalamak istiyorum.Sebep mi? sebep çok basit bomboşum çünkü. Yapacak hiçbir şeyim yok. Gerçekten yok ama. Ne yazdığımı unutana kadar yazmak istiyorum, hatta ne düşündüğümü unutana kadar.

Bir kere öldün ya..


Unutma! Yüreğinde bir ismin imzası var ve sen onu silemezsin. Söküp atamazsın, ne kadar uğraşsan da. Seninle beraber büyür içindeki sızı. İlk önce onu hissedersin başkasına dokunduğunda.

Unutma! Bir kere sevdin mi, uzun uzun yanarsın. Sitemler, öfkeler birikirken içinde, sen azalırsın. Dilinde küfür, elinde kadeh eksik... olmaz Günler böyle geçer; alışırsın.

25 Ekim 2010 Pazartesi

Master plan


Günümüzde holdingler,şirketler 6 aylık, senelik, 5 senelik planlar yapmakta bildiğiniz gibi. Şirketin büyümesi, olası değişiklikler, hedefler, kotalar liste böyle uzar gider. Hastaneler bile artık randevu sistemiyle çalışmakta. Kurumsaldan bireysele indikçe hayatı planlı yaşamaya alışmış, işinde saat başı görüşmeleri olan insanlar vardır. Yerleşmiş ve başarılı olan sistemler her zaman bir plan dahilinde gerçekleşmekte. Düzen olmassa asla başarı olmaz mantığında ilerliyor insanlar. Tabiki mantıklı olanda budur.

Ancak randevular, sözleşmeler, planlar,hedefler ne kadar tutarlı ve mümkün olabiliyor?
Dün gece yarısından sonra açılan bir tartışmada bunun üzerine yoğunlaştık bizde. Fakat bahsettiğimiz şey kurumsal sistemden öte,

22 Ekim 2010 Cuma

Böyle devam ederse..



Bundan 40 gün önce soğuk aldım,dışarda olduğum bir gece. Sonrasında bir ay boyunca geçmedi hastalığım. Geçtiğimiz hafta tamam gitti bu hastalık, iyiyim demişken;bu sabah uyandığımda burnum tekrar tıkanmıştı. Ne yapacağımı bilemiyorum. Yaşlanıyorum sanırsam gerçekten. Lisede okuduğum zamanlarda grip olduğumda bi kaç günümü alırdı atlatmam. Şimdilerde ise bir ay geçmiş olmasına rağmen tekrar nüksediyor.

Son bi kaç gündür bana bir haller oluyor,anlayamadım gitti. iki gündür iki tane yazı yazmış olmama rağmen hiç birini tamamlayamadım.Tamamlamış gibi olsamda içime sinmedi bir türlü.

Bugün girdiğim dersten  hiçbirşey hatırlamıyorum nerdeyse. Notlarıma baktım sadece başlık atmışım. O kadar.Dersten çıkıp,kampüste sağa sola savrulduktan sonra, eve gitme vaktinin geldiğini hissettiğim an bir otobüs göründü 200metre uzakta.

17 Ekim 2010 Pazar

Senden Ayrıldığımda!

Senden ayrıldığım gün, eve gidip iki limon sıktım ve bir nefeste içtim. 
Aynada gördüğüm yüz, o ekşiliğin etkisinden bir hayli büzüşmüştü
Hatta bir süre normale dönmedi. 
İşte seninleyken halimi betimleyecek tek olay bu.
Zira limon etkisini anlık gösterdi. 
Seninle ben hep böyleydim. 

14 Ekim 2010 Perşembe

Farkında


 Farkında
(MakaradanÖte)

Delik bir şemsiye,
Sağnak bir yağmur dışarıda,
Narin bir genç güvenmiş ona.
Koşturuyor sokakta yukarıdan aşağıya,
Anlıyor ki saçları sırılsıklam bi zaman sonra.
Yeşil bir çöp konteynırı 3 adım uzakta,
Evsiz bir adam ışıklarda,
Yağmur duruyor sanki bir anda
Delikten güneş vuruyor grimsi gözlerine
Evsiz gülümsüyor, dişsiz ve ayyaş.
Işık yeşile dönüyor sonra,
Cebinden bir mendil çıkarıyor,
Çöp konteynırına bir adım atıyor
Yüzünü,alnını kurulayıp bırakıyor çöpe.
Elinde bir şemsiye,sırılsıklam kolları,
Uzanıyor elleri evsize,
Kıymetli geliyor şemsiye
Delikten mutluluk sızıyor bir parça,
Akan bir çatısı oluyor evsizin.

Islak genç kuruyor yavaştan,

12 Ekim 2010 Salı

Çay Demleme Sanatı


(MakaradanÖte)

Başlığı okuyupta hemen söylenmeyin çay demlemenin de sanatı mı olur diye. Elbette bir çay demleme sanatı var, çay hafife alınacak bir şey değildir hiçbir zaman ve özel yöntemlerle önümüze gelir güzel bir çay…

Önce objeleri tanıyalım;
Çaydanlık seti iki farklı parçadan oluşur bildiğiniz gibi. İlk parça sadece suyu taşıyacak parça,ikincisi ise çayın suyla buluşacağı üst parça yani demlik kısmıdır.

Peki iyi çay nasıl demlenir;


10 Ekim 2010 Pazar

Yeniden yaşamaya başlamadan önce


Yeniden yaşamaya başlamadan önce
Yapılacak işlerim var
Görülecek hesaplarım
Kötü kişi oldum kendimle
Kendimden özür dilemeliyim
Sırf aynı şehirde yaşıyoruz diye
Yakışır mı onca sokağın ırzına geçmek
Hem ne akla uydum da yazdım o mektubu
Hadi yazdım neyse,ne bok yemeye yolladım!
Yeniden yaşamaya başlamadan önce
İyice bir yıkanmalıyım
Bir çivit mavisinde çitilemeli günlerimi
gecelerimi
Tırnaklarımı kesmeliyim
Sokağa çıkınca ilk iş bir maden suyu içeceğim
İstanbul`da olsam İstanbul`da olsam
Çocuklu bir dostum var kalkar onun evine giderdim
Daha olmazsa Metin`i bulurdum.
Şu ağaca yalvarayım en iyisi



8 Ekim 2010 Cuma

Beklentisiz Sevmek?

Yani "Bugün telefon etmedi" demeden, "Şu an nerede acaba?" diye kendi kendinizi ...yemeden, "Yaş günümü hatırlayacak mı acaba?" diye bir beklenti içine girmeden... Sevdiniz mi hiç?

Onun, size ait olmadığını kabul edip,onu özgür yaşamı ile sevmeyi denediniz mi? Yanındaki erkek arkadaşına aldırmamayı öğrenip ama aldırmıyormuş gibi yapmadan, gerçekten aldırmadan, "Bitecekse biter , bunu ben değiştiremem, beni sevmeyi bırakmasını değiştiremeyeceğim gibi" diye düşünüp. Onu yersiz kıskançlıklara boğmaktan ve kendinizi yıpratmaktan vazgeçebildiniz mi hiç?

Hiç beklemeden çalan bir kapıda, onu karşınız da görmek ne güzeldir bilir misiniz? Beklemediğiniz bir anda hediye almak en sevdiğinizden... Ve beklemeden gelen bir "seni seviyorum" mesajının tadına varabildiniz mi hiç? Siz istediginiz için degil, o istiyor diye yapildi mi tüm bunlar?

6 Ekim 2010 Çarşamba

Gömdüm!


Öyle derinlere gömdüm ki,

Bugün seni sordular bana
Bitmişsiniz dediler?
Öyle uzak geldi ki soru
Edecek bir kelime bulamadım
Yukarı aşağı gitti başım
Sadece yukarı ve aşağı…

Mutlu musun dediler ardından
O kadar uzak geldi ki tadı
Nasıl birşey dermişcesine
Hayır,Mutsuz da değilim diyebildim
Sadece normalim…

Dün rüyamda gördüm seni

BenimDünyam


BenimDünyam 

Bu benim dünyam sizin değil
Belki tamamen yanlışım sana göre
Senin değil benim gerçeklerim
Benim doğrularım,belki senin yanlışların
Belki de benim gerçeklerim hayallerim

Benim hayal dünyam belki de senin hayallerin
Seninle değil kendimle kavgam
Bu senin değil benim kavgam
Sana saygım sonsuz

Var mı itirazınız?
201010061333(MakaradanÖte)

5 Ekim 2010 Salı

Better With You


Güsel bir dizi..

Henüz 2bölümü yayınlanmış,3.bölümü yarın çıkacak olan ve sadece 2bölüm ile beğenimi kazanmış bir komedi “Better With You”. Ikili ilişkiler üzerine kurulmuş, faklı yaşlardaki beraberlikleri anlatan bir komedi dizisi. Emekli bir babanın 2 kızı,biri evli sayılır!, diğeriyse evlenmek üzere. İlginç olan tip ise aileye yeni katılacak olan damat Casey. Casey i daha once bir kısa film de başgöstermiş olan Jake Lacey oynamakta. Ailenin küçük kız Mia’yı ise Gossip girl(Bree Buckley) ve How I met your mother da bir bölüm gördüğümüz  Joanna Garcia oynamakta. Dizinin içinde bazı güncel espriler olmasına rağmen keyifle izlettiriyor bence. Tabi henüz konuşmak için biraz erken de olabilir.

Supernatural izleyicileri bu diziyi izlerken biraz garipseyebilirler haliyle.Emekli aile babası Joel karakterini dizinin sert meleği Kurt Fuller oynamakta. Zachariah dan sonra biraz garip hakkaten.Sonuçta emekli olmuş buna da alışırız=)

Edit:  ABC online izleme fırsatı da sunmuş..Link

4 Ekim 2010 Pazartesi

Karanlık


Karanlık-(DünGecenin getirdikleri)
 
Çelişkiler,çıkmazlar,çözülmemiş,çözülememiş olanlar işte benim dünyam.


Fırsat mıdır insanın her karşısına çıkan?
Yoksa bir tuzak mı ?
Başka bir sınav mıdır yoksa sabrını sınayacak?
Nasıl bilebilir ki insan gerçeği?
Bunları düşünürken fırsat kaçar mı ?
Kurtulurmu tuzaktan adım atmayarak ?
Başarısız mı sayılır sınava hiç girmeyen?
Yerinde durmak delirtmez mi insanı bir zaman sonra?
Amaç düşünerek aşmak ise sorunları,
Durduğu yerden nasıl yapabilir ki insan?
Önce yapmalı sonra mı tartmalı yoksa?
Eğer daha öncesinde yaşadıkları(aştıkları) ise kendine güven
Kim kendine güvenebilir ki gerçekten?
Tasavvur edemediğin bir yerde,
Karanlıkta yolunu bulmaksa olay?
Kim kaybolmadan gidebilir varmak istediği yere?
Tabi elinden bir bilen tutmuyorsa?
201010041408(MakaradanÖte)

Uykusuz


Gece saat 05.12 yi göstermekte ve ben hala ayaktayım. Böyle gecelerde ne yapılır ?
Seçenekleri değerlendirelim,
Kitap okunur: bi kaç saat zaten okudum yeter..
Dizi izlenir:Haftasonu itibariyle takib ettiğim 7 dizinin de yeni bölümleri bitmiş bulunmakta..
Film izlenir:Hiç bir film sarmaz şu saatte..
Birileriyle konuşulur: Herkes uyudu kimle konuşayım?..
İnternette takılınır: Google da şansımı bile denedim sıkıldım..
Tv açılır(Umutsuzca salona gidip): haftasonu bu saatte dizi tekrarı bile yok doğru düzgün..
Sanal ortamla birşeyler paylaşılır: Şu an denemekte olduğum gibi =)
Ya bundan sonra?
Işte mesele burda başlıyor, geriye hiçbir seçenek kalmadı..
Madem sıkıntıdan kaçamıyorum bari bundan zevk alayım
Şimdi yatağıma geçip NEDEN diye sorma zamanı..
Ne için NEDEN mi ? hiç farketmez..
Hiçbirşey bulamassam “NEDEN yaşar insan” derim geceyi ihya ederim =))
Hayde iyi geceler sanal alem..

3 Ekim 2010 Pazar

Karl Olsberg-Sistem


Yakın zamanda bitirme şerefine ermiş olduğum Karl OLSBERG adlı güsel insanın türkçeye çevrilmiş(ne yazıkki) tek kitabı SİSTEM den bahsetmek istiyorum biraz. Kitabı anlamak için once yazarın geçmişini biraz bilmemiz gerekiyor bence. Doğum tarihinden bahsetmeyeceğim tabiki. Bu adamın hayatında ilginç birşeyler olmuş ondan bahsedicem.

Kendisi genç yaşında, bilinçli olarak mı bilemiyorum tabiki üniversite de işletme üzerine eğitim görmüş. Eğitimi sırasında mikro makro ekonomi ruhunu doyurmamış olmalı ki C++ falan çalışmaya başlamış kendince. Devamında öğrendiklerim boşuna gitmesin diyede bir kaç bilgisayar oyunu yazmış.. İşletme diplomasını aldıktan sonra, madem oyun yazcak kadar bu işin içine girdim, ben en iyisi Yapay Zeka(AI) üzerine doktora yapıyım demiş. Gerçekten etkileyici. Bunlarda yetmezmiş gibi 2tane şirket kurmuş eğitimi bitince, biri yazılım biri multimedia üzerineymiş..Ayrıca ekonomi danışmanlığı yaptığını da okudum bir yerde..

1 Ekim 2010 Cuma

Özel Bir Gün 01/10/2010





Onuncu ayın ilk günü.

23Eylül tarihi herkesin ilk okuldan ezbere aklındadır. Gece gündüz saatlerin eşitlendiği mübarek gün tabiki. Bahsetmiş olduğum mübarek günün üzerinden bir hafta geçmiş bulunmakta ve bugün ders arasında farkettim ki erkenden hava kararmaya başlamış. Geceler yavaştan uzamaya başladı yani. Eee?. Ee si gecelere aşık olan bir insan olarak, artık daha uzun yaşayacağım manasına geliyor. Kısacık geceleri olan yaz mevsimin de benim hayatım resmen durur. Durur dan kastım fikri hayatımdan bahsediyorum tabiki. Ne kitap okumaya, ne insanlarla münazara etmeye, ne de düşünmeye vaktim yoktur nerdeyse. Çünkü o kadar kısadır ki gece, hemen sabah oluverir.Gecenin kimsesizliğinde bulurum ben kendimi ve ancak o zaman kavgaya zamanım olur.(Kimseye birşey yaptığım yok tabi kendimle tartışmaktan bahsediyorum**). Gece kısa olduğunda ise mümkün değildir bu. Çünkü gece başlar herkes uyur,günü kurtarma hevesi bi kenara çekilir (çünkü gün bitmiştir). Sonrasında hala uyanıksa insan kendiyle başbaşa kalabilir. Ama ne yazıkki bunlar olup biterken gün doğmaya başlar ve gecenin kerameti kendi köşesine çekilir.