22 Kasım 2010 Pazartesi

AY'ın onbeşi.

İlk halini yazıyorum direk, düzeltme, oynama yok. Nasılsa öyle, geldiği gibi. 

Bugün AY'ın on beşi
Ve neredeyse kış artık
Puslu bir perdenin arkasından
Bana bakıyor dünyanin takipçisi
Ona doğru hızlanıyor adımlarım
O kadar gizemli ki, bu güzel akşam vakti
Koşuyorum bir süre caddede

Caddenin diğer ucunda bekliyor beni
Nefesim kesilsede, bir adım atamıyorum sanki
Aramizda hep uzun mesafeler
Ne kadar yürürsem yürüyeyim ona doğru
Aramiz belki bir kaç ışık ayı
Bir adım atmıyor bana doğru

Kıştandır herhalde;
Her zamankinden daha yakın geliyor bana
Puslu dolunay öyle alımlı ki
Bir göz kırpsa bana oralardan
Düşüp bayılacağım sanki
Ona doğru yürümek bile heyecan verici
Yok mu yakinlarda üzerine
Yakamoz düşecek bir su birikintisi?

Öyle gülümsüyor ki dolunay
Yakınlaşmaya yer arıyor sanki
Şehir uyuyor, herkes rüyalara dalıyor.
Bitmiyor bakışmalarımız
Öyle parlak ki gecenin zifirinde
Gel kaçır beni babamdan diyor sanki
Doğudan küçücük bir hüzme beliriyor
Bütün gece yürümüşüm,
Kollarım bile yorgun yürümekten.

Onaltıncı gün başlıyor sanki
Dilim damağım kuru, yeni güne susamışım
Bir adım atmıyor cilveli dolunay
Bütün gece ısrarım
Aramizdaki sis perdesini geçmiyor
Kayboluyor yavaş yavaş
Gökyüzü aydınlanmaya başlarken
Yıldızlar hoşça kal diyor sanki
Koskoca bir Ay beklemenin sonunda
Binlercesi uğurluyor beni takdir edercesine

Varla yok arasındayken dolunay
Anlıyorum ki baktıığı ben değilim
Tüm aşıklarla onun oyunu
Her ay dolduruyor sokakları
Hasrete boğuyor aşıkları
Bundan nemrut duruyor hep
Alımının altında yatan mükemmel oyunculuğu..

Yatağımı ararken sokaklarda
Ne pus kalıyor ne dolunay
Beni bırak, yatağım bile
Yalnız uyuyor sıcacık evinde
Ben gene yorgun..

Yeni bir gün deyip
Geri yürüyorum katettiğim yollari
Kendime katıyorum bu sefer
Ne pus kaliyor ne de dolunay
Sadece mavi gokyuzu..
201011221923

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder