15 Aralık 2010 Çarşamba

Özet.

Bundan yaklaşık 5 yıl önce Fransadan gelen bir arkadaşımın kullandığı Skyrock\blog’u görünce şaşırmıştım. O zamanlar Facebook da bu kadar ünlenmemişti. Biraz garipsemiştim açıkcası. İnsanlar gittikleri yerleri yazıyor, çektiği fotoğrafları paylaşıyor, üzerine yorumlar yapıp,tartışıyordu. O zamanlar herkesin bir Facebook’u olmadığı için anlattığı hikayelerde geçen arkadaşlarını bloglarına girerek bana tanıtıyordu. İnsanlar  ortalama 500-600 kelimelik postlar ile hergün yaşadıklarını orada arkadaşlarıyla paylaşıyorlardı. Ben de şaşırıyordum ne yazıyorlar bu kadar diyerek.

Başta garipsemiştim, ama zamala ben de onun bloğuna girip bakar olmuştum. Ne kadar fransızcada olsa resimlerden manalar çıkarıyor, ben de kendimce onun hayatına dahil oluyordum. O zamanlar bunlar bugünkü gibi hızlı olmuyordu tabi. Şimdi hayatlarımızda Facebook olduğundan bu durumu garipsemeyebiliriz, fakat F.Ö.(Facebook’tan Önce)’ki zamanları biraz tasavvur ederseniz hissettiklerimi hissetmeniz mümkün.

Bu kadar çok Facebook dememin sebepleri arasında hayatımızda büyük yer etmiş olmasının dışında dün Social Network’ü izlemiş olmamda var tabi. Artık (nerdeyse)kimse, kimseyi bulmakta,konuşmakta,ulaşmakta zorluk çekmiyor. Hayatlarımızda olup biten herşey anında orada. Mutluysak “çok mutluyum”, sinirliysek “çok sinirliyim” anlamında cümleler paylaşıyoruz. Orası bizimle paralel olarak yaşıyor. Hatta biz yaşarken bizimle beraber yaşıyor. Tam da Mark Zuckerberg’in istediği gibi. Birçok internet kullanıcısı günde bir kaç kez Facebook hesabını kontrol ediyor, güncelliyor ve paylaşıyor. Bazılarımız ise hiç kapatmıyor sayfasını.

Tanıdığımız, tanımak istediğimiz insanları kullanarak bizim üzerimizden prim yapıyor anlayacağınız. Bunu zaten hepimiz biliyoruz. Kendisi de inkar etmiyor. Basına sızan ses kayıtlarında kendine güveni tam bir şekilde, bizden elde ettiği bilgileri aleyhimize kullanabileceği konusunda konuşabiliyor. Neyse konumuz bu değil. Ben söz konusu internet olunca, herşeyin sanal olmasından yanayım. Ne isimler, ne de resmi olarak kullanılabilecek herhangi birşey bağlantılı olmalı bize.

Bloglardan bahsediyordum evet. 5 yıl öncesinde garipsediğim, neden gerek olur ki dediğim bir olguyu kullanmaktayım şu anda.

Konsept olarak ne yapıyorum ben de bilmiyorum. Tek bildiğim şey bloğun nerdeyse aynı benim gibi şekillendiği. Benimde bir konseptim yok.

Biri bana dışardan baktığında ne sağcı, ne solcu, ne anarşist, ne de başka birşey olduğumu düşünebilir. Belki de düşünebilir ama ben herhangi birine dahil edemiyorum kendimi.

Daldan dala atlayarak yazmayı seviyorum, çünkü ben böyleyim. Gün içinde kiminle ne muhabbet edersem edeyim, tek bir konu üzerine saatlerce konuşmak yerine, konu konuyu açarak devam eder muhabbet.

Nasıl ki bir günüm bir günüme uymuyorsa gerçek hayatta,  burda da aynen öyle. Birgün “ben yalnızım” derken, ertesi gün “yalnızlık ne ki ya” diyebiliyorum. Bazen gün içinde 50 kişiyle selamlaşırken, bazense içime kapanıp kimseyle konuşmayabiliyorum. Aynı burada gün içinde 5 yayın yapıp, bir hafta birşey paylaşmamam gibi.

Nasıl ciddi muhabbetlere 40yılda bir ciddi ortamlar bulunca giriyorsam ve genelde saçma sapan konuşuyorsam yazdıklarımda böyle gelişiyor.

Bilmediğim konularda konuşmayı hiç sevmem, çünkü bilmediğimden söyleyecek birşeyim de yoktur. Bilmediği konularda atıp tutanlarıda, atıp tutmayı da hiç sevmem. O yüzden kenarda dinleyip birşeyler öğrenmeyi tercih ederim, konu ilgimi çekiyorsa. Burda da aynen öyle, takip ettiğim blog listem baya kabarmış, gerçek hayatta bu kadar kısa bir zaman diliminde bu kadar dolu bir ortam bulmam imkansız.

Bazen sayfalarca anlatmak, yazmak istiyorum. Bazense sadece birkaç kelime. Bendeki bu dengesiz tavırları burda görebilmek de hoş.

Evet blog özensiz, hayatımda neye özen gösteriyorum ki ? işte gene ben.

Evet bir de bencilim,tüm yazılarımda ben diyorum onun da farkındayım. Ama beni ben yapan bu ne yapayım!

Bunları bilinçli olarak yapmıyorum, geri dönüp baktığımda, yazdıklarımı tekrar okuduğumda yaptığım çıkarımlar bunlar.

Sonuç olarak sevdim ben burayı. Bazen yatakta dönüp durup, aklıma gelenleri yazmadığımdan dolayı uykum kaçar oldu. Yavaş yavaş burası aynı ben gibi oluyor. Bunu gördükçe mutlu oluyorum, biliyorsunuz ben kendini anlatmakta büyük sıkıntılar çeken bir insanım. Yanlış anlaşılmasın derdim herkese kendimi anlatmak değil. Benim derdim, birine birşey anlatmak istediğim zaman anlatamama ihtimalimi azaltmak.

İşte beni özetleyen bi yazı oldu her açıdan. Görüşmek üzere..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder