28 Aralık 2010 Salı

Antibiyotik etkisi.

Bir haftadır antibiyotik kullanıyorum ve daha bir hafta daha kullanmam gerek. Yazı yazabilecek kadar kafamı toplayamıyorum. Başladığım yazı daha ikinci paragrafa başlamadan duruyor. Kafam biraz bulanık anlayacağınız. Ben de anlık yapabileceğim şeylerle ilgilenerek vakit geçirmeyi deniyorum. Uçuk kafayla fotoğraf çekmek, photoshop’ta birşeyler yapmak daha güzel oluyor sanırsam. Bugün eve stüdyo kurmak gibi bi uğraş edindim kendime. Duvara kumaşlar asmalar, daha fazla ışık arayışına girmeler falan. Tabi yarım saat fotoğraf çekip, aklıma orjinal bir fikir gelmeyince o iştende vazgeçtim. Yaptığım dandik bir photoshop çalışmasını paylaşayım. Hoşçakalın. Antibiyotiğin etkisi geçer geçmez tekrar burada olacağım.

26 Aralık 2010 Pazar

Canım Çok Yanıyor Anlayamazsın, dedi.. | Doğaçlama

Kardeşimin bloğundaki bu güzel yazıyı okurken birşeyler yazasım geldi altına. Burda da olmasını  istedim;

Umursamaz Çocuk. | Yeniden!

Çok şükür seneler sonra, eskiden sahip olduğum o yüce umursamazlık vasfına tekrar kavuşmuş bulunmaktayım. O kadar umrusamaz bir haldeyim ki, 3 aydır blog ile yaşayan çocuk, yazı yazmaya niyetlensede amaan yazsam ne olcak boşveer demeye başladı. Bunun üzerine blog biraz ciddileşmeye başlayabilir. Hergün paylaşım yapmaktansa, faydalı birşeyler olduğuna inandığım şeyleri paylaşma yoluna gidebilirim. Hergün faydalı şeyler bulabilecek kapasitede bir insan olmadığım için birkaç günde hatta haftada bir yazı yazma durumları baş gösterebilir.

25 Aralık 2010 Cumartesi

Yeni yıl kutlamaları üzerine | Herşey hayallerinizdeki gibi olsun

Bu yılın sonu, yeni yılın başı yaklaşmakta. İnternette yeni yılla ilgili bir sürü yazı, sokaklarda dükkanlarda süslemeler, insanlarda yeni yıldan beklentiler(sanki geçen yıl, bu sene yapılacaklar listesini bitirmiş gibi), bir heyecan bir sevinç durumu hakim her alanda. Bende hala duruma bir anlam verememiş şekilde garipsemekteyim yapılanları.

Biraz geçmişe gidelim hep beraber. 2000 yılına girerken tüm dünyada büyük kutlamalar yapılıyordu. Tesadüfen dayımlarda toplanmıştık bizde o gün. Kuzenlerimle beraber televizyon izliyorduk. Gece yarısına bir kaç saat kala dünyanın çeşitli yerleri yeni yıla girmiş, meydanlardaki çılgın kutlamalar televizyonlara yansıyordu. Bense golf maçı izler gibi sıfır heyecanla ekrana bakıyordum. Neden bu kadar eğlendiklerini, neyi kutladıklarını anlayamıyordum çocuk yaşımda, büyüdükçe anlarım diye tahmin ediyordum. Ama hala bir anlam kazandırabilmiş değilim yılbaşı kutlamalarına.(10 yıl öncesine göre büyüğüm tabi şuan,büyüdüm-oldum demiyorum.)

İnsanlar neyi kutluyor?

22 Aralık 2010 Çarşamba

Uykusuz Geçen Rekor Süreden Sonra.

Saat 20:00 itibariyle 48 saattir uykusuzum. Peki, bu süre boyunca olanlar nedir;

*7 öğün yemek yedim.

*4paket sigara tükettim.

*4 tane film izledim.

*5 tane nescafe 3’ü bir arada içtim.

*Yaklaşık 100 sayfa kitap okudum(uykumu getirdiği için tutunamadım kitaba)

*2 set Tiesto dinledim.(uykumun açılmasında baya yardımcı oldu sağolsun)

*Toplamda 4 saati derste, 6-7 saati ise kampüste geçirdim. Geriye kalan zamanda evdeydim çoğunlukla.

Herşeye rağmen, bir yerlerde bayılıp kalmadığım ve kalp krizi falan geçirmediğim için grevi başarılı kabul ediyorum. Akşam yemeğimi yiyip yatağıma girdiğim zaman kaç saat uyumam gerektiği hakkında hiç bir fikrim yok. 30 saatlik rekor sonunda 15-16 saat uyumuştum diye hatırlıyorum. Bu sefer o kadar fazla olmaması gerektiğini düşünüyorum. 10-12 saat yeterli olacaktır herhalde. Umarım uykum aşkımı feshetmiştir artık. Rekorumu 50 saate taşıdıktan sonra yatmak için hazır olacağım bayada uykum geldi zaten. Bu arada bir saat kadar önce, kampüsten eve gelirken dolmuşta 5 dakika uyuyakalmışım o sayılmaz dimi? Ben 50 saat olarak kabul ediyorum şimdiden rekoru= )

21 Aralık 2010 Salı

Uyku Aşıkları Bilir.

Dün 19:23’de yeni uyandım diye durum güncellemişim Facebook’ta. Saatler geçmesine rağmen bir saniye uyumuş değilim. 2 tane film izledim, bir sürü kitap okudum, bir sürü derse girdim, bir sürü temizlik yapıp ortalığı toparladım, 5 6 saatim de birileriyle konuşarak geçmiştir muhtemelen. Evet biraz yoruldum açıkcası ama bu kadarına alışığım ben. 3 sene evvel matematik finaline çalışırken kırmıştım uykusuz kalma rekorumu, sonra bir daha böyle bir deneme yapmadım, gerek duymadım, gerek olmadı. Şimdi neden mi yapıyorum. Artık günde 12-14 saatimi uykuya yatırır oldum. Bu işin sonu iyi değil. Hayatımın 3’te 2’sini uyuyarak geçiriyorum nerdeyse. Uyku aşığı bir insan olarak, bundan kurtulmam gerek. bu kadar çok uyumamalıyım . Uyku düzenime karşı yaptığım bu grev umarım başarılı olur. 30 saat rekorumu 40 saatin üzerine çıkarasım var, mümkünse 48 saat iyi bir şahsi rekor olur. Uyku aşkına bir son vermeliyim, nasıl olacak bilmiyorum ama en azından deniyorum. Birde, en uzun geceyi uyuyarak geçirmek hoş olmaz tabi. 

19 Aralık 2010 Pazar

Anne ben ALES'e giremedim!

Bugün malumumunuz ALES vardı. Ben daha bu işler için genç olmama rağmen, girip kendimi deneme taraftıydım. Ancak hiçbirşey planladığım gibi olmadı.

Gece hiçbir hazırlık yapmadım sınav için. Sabah saat 6.30 sularında uykuya kavuştuğumda sınav için hazırdım açıkcası. Amacım 3 5 puan alıp, gelecek vaad edip etmediğimi görmekti. Şuan elimde koskocaman bir sıfır puan var ne yazık ki. Saat 8 de uyandığımda, haberlerden duyduklarım aklımda altyazı geçmeye başlamıştı. Askıya uzanıp hemen bir kot pantalon giyeyim derken, KPSS sınavında kemerlerin çıkartıldığı aklıma geldi, bunun üzerine eşofman giymeye karar verdim. Üzerimede bir polar geçirdim. 

18 Aralık 2010 Cumartesi

Psycho Günlük.

Tamamen hayal ürünü olarak ortaya çıkmış hikayelerden oluşacak olan bir psikopatın günlüğü içerikli blog yayında. Hayal ürünü olması belki hayal kırıklığına uğratabilir ama hepsi benim hayal dünyama dayalı kurmacalardır. Düşündüğüm içerik şiddet içerdiği için blog +18 olmak zorunda kaldı. Cinsellik yada Aşk olacağını hiç sanmıyorum, belki şiddete çıkan yollarda kullanılabilir.

PsychoGünlük için tıklayabilirsiniz.

16 Aralık 2010 Perşembe

Cin olmadan adam çarpma.

Bazı insanlar vardır ki, ayrıcalıklı doğarlar. En uç örnek olarak krallık ile yönetilen yada sembolik olarak kraliyet ailesinin varolduğu ülkelerdeki asil aileleri örnek alalım. Bu ailelerde doğan bebekler doğduğu anda çoğumuzdan farklı bir hayata başlarlar. Doğumlarında ülkenin en ünlü doktorları yer alır. Yetiştirilmelerinde kendi dillerini mükemmel bir şekilde öğrenmekle kalmaz, yabancı bakıcılar ve dil eğitimleri sayesinde o yüzyılda revaşta olan bir kaç dilide öğrenerek büyürler. Çocukluk çağları eğitilmek ve elit hobiler edinmekle geçer. Piyano,keman,bale,polo ve bunun gibi dünyada bir avuç insanın başarabildiği şeylere ilgi duymak zorunda kalır,öğrenir ve başarılı olurlar.

Heyecan Yaptım.

Bugün bir arkadaşım ayaküstü bloğunu gördüm dedi bana. Geleneksel blog muhabbeti yaptığımız arkadaşların dışında olduğu için farklı bir muhabbet geçti aramızda. Kendisi şu an bunu okuyorsa sevgilerimi iletiyorum. Böyle birşey ilk defa başıma geliyor, neden oldu bilmem. Gerçek bir özet halinde muhabbeti yazayım;

15 Aralık 2010 Çarşamba

Özet.

Bundan yaklaşık 5 yıl önce Fransadan gelen bir arkadaşımın kullandığı Skyrock\blog’u görünce şaşırmıştım. O zamanlar Facebook da bu kadar ünlenmemişti. Biraz garipsemiştim açıkcası. İnsanlar gittikleri yerleri yazıyor, çektiği fotoğrafları paylaşıyor, üzerine yorumlar yapıp,tartışıyordu. O zamanlar herkesin bir Facebook’u olmadığı için anlattığı hikayelerde geçen arkadaşlarını bloglarına girerek bana tanıtıyordu. İnsanlar  ortalama 500-600 kelimelik postlar ile hergün yaşadıklarını orada arkadaşlarıyla paylaşıyorlardı. Ben de şaşırıyordum ne yazıyorlar bu kadar diyerek.

Dolmaz!

Dev bir romana başlasanda kapanmaz o boşluk bazen. Ne koyarsan koy dolmaz. İstediğin kadar doldurmaya çalış.. 


Bırak dağınık kalsın, neden doldurmakla uğraşasın?

Yarım karikatür ekliyorum, üzerine tıklayıp okuyabilirsiniz isterseniz. Kalabalık yapmasın diye devamında..

13 Aralık 2010 Pazartesi

10 boyut.

10 boyut demişken izlediğim bir video aklıma geldi. Basit bir anlatımla boyutların kafanızda şekillenmesini sağlıyor. Merak edenler izleyebilirler. Video için link.

Özendim!

İşin başında herkes birilerine özenir demişler. Ben kime özeniyorum diye düşünüyorum uzun zamandır. Fakat bulamıyorum. Kime kime kime derken, sorunun cevabı geçen gün Smallville’in geçen haftaki bölümünü izlerken geldi.

Kısaca anlatayım neler olup bitmiş dizide. Paralel evren olgusu ele alınmıştı. Günümüz 10boyut kavramındaki gibi verdiğimiz her karardan dolayı oluşan bir paralel evren, yani toplamda sonsuz sayıda paralel evren vardır gerçeğinin aksine, dizide sadece bir tane var. Superman’i dünyaya geldiğinde Kent Ailesi bulmuyorda, Lionel Luthor buluyor ve bunun üzerine şekilleniyor paralel evren. Dolayısıyla temiz kalpli, düşünceli bir süpermenin yerini umursamaz bir katil alıyor.Adı da UltraMan. Dizi gözlerimin önünden akıp geçerken, aklımdan geçenlerde paralel olarak şekillendi. Sadece bir tane paralel evren olduğunu kabul edersek, ben orada nasılım acaba?

10 Aralık 2010 Cuma

Bir sineği bile incitemedim!

Bir hafta on gündür bir sineğim var benim. Beraber dizi izleyerek , facebookta takılarak başladı muhabbetimiz. Dizi izlerken, altyazıları takip ederek okumaya çalışmalar. Facebook’ta takılırken, ekranda gördüğü güzel kızlara meyletmeler. Biraz çapkın galiba sineğim. Muhtemelen hayatının baharında, 20-25 günlük olduğunu tahmin ediyorum. Zaten taş çatlasa 50 gün yaşıyormuş bu hayvancıklar.

Şartname | Şükredeceksin!

Şartname:

9 Aralık 2010 Perşembe

Av Mevsimi | (boşuna demiyorum ben!)

Boşuna demiyorum ben, türk sinema filmlerine para vermeyin ki, daha fazla gelişmesin.

Fısıltı gazetesinden ve medyadan etkilenen arkadaşlarımın zorlamasıyla Av Mevsimi filmine gittik. Bu kadar reklam ve abartmadan dolayı  ben de birşeyler bekleyerek oturdum tabiki sinema koltuklarına.Ben bir film eleştrimeni değilim. Sadece düşündüklerimi yazacağım. Açıkcası sinemaya para vermeyi sevmem. Bir filmi sinemada izleme düşüncem varsa, filmin özel efektlerinden kaynaklanır genel olarak.

Gelelim filme..

Filmdeki sahneler, oyuncuların performansı, yönetmenin çekimleri, açılar, ışıklar, motor herşey çok güzel. Bu konuda birşey diyemem, diyecek uzmanlığımda yok zaten.
Konu senaryoya gelince; sadece televizyonda film izlemiş bir insan bile olsam, bu konuda birşeyler diyebilecek kapasitedeyim. İlk okulda öğretmen zoruyla birkaç klasik okumuş insanın bile bu konuda söz hakkı var bence. Senaryo inanılmaz durgun, filmde Cem Yılmaz’ın yersiz ama filme hoş bir hava katma amacı taşıyan doğaçlama iki üç esprisi gülümsetiyor bizi o kadar. Gerilim sahneleri gene abartılı olarak kendisinden geliyor. Dram desek o kadar yarım ki.”Ben seni buraya öldürmeye gelmiştim?” nedir bu. Tamam anlıyorum, amaç bir polisiye film yapmak. Polisiye yapıyorum diye, sadece bulmaca çözüp, bak nasıl çözdüm diye göstermek midir amaç bu tarz filmlerde? Bence değil..

5 Aralık 2010 Pazar

Birkaç gün yokum.

Uçlu kalemimin ucu bitmiş, biraz da mürekkep bulaşmış nerden geldiyse. Halledince tekrar geleceğim, Bütün gün yazı yazan çocuk, bir kaç gün uzaklarda olacak. Sınavlar bitsin hele sonrasında görüşürüz. 1000 kelimelik bir makale hazırlıyorum,önümüzdeki haftalarda tamamlayabilirsem paylaşacağım. Herkese haklı savaşlarında kolay gelsin diyorum.Tekrar görüşmek üzere, esen kalın.

Bütün Gün Yazı Yazan Çocuk- VHTTML

Etkileyici bir yazı olmuş, burda en azından bir link olmasını istedim. Ellerine sağlık,teşekkürler;)
Yazıya burdan ulaşın.

4 Aralık 2010 Cumartesi

Hızlı Giden At?


Burayı twitter’a çevirdin, uzun yazıyorsun eleştirilerine bir yenisi daha eklendi. Çok yazıyorsun, seni takip etmek mümkün değil, hangi birini okuyalım? Bir de Hızlı giden atın boku seyrek düşer diye birşey duydum bunun üzerine. Gündelik hayatta bu atasözüne aşina olsamda, içeriğini hiçbir zaman çözememişimdir. Ben de biraz araştırdım ve en güzel anlatımı ekşide buldum sanırsam fakat genede benim burdan çıkarmam gereken dersi anlamış değilim;

Kimyacı.

Üniversitede ilk senem, yaz okuluna kalmışım. Kimya dersi alıyorum tekrar, sevmediğimden, çalışmadığımdan, ilgilenmediğimden tabi. Hoca beni pek sevmiyor neden bilmem. Bir kaç sebebi olabilir ama emin değilim. Sabah saat 9’da başlayan derse, ben genelde 9-9buçuk arası giriyorum, hoca ne derse muhalefetim. Eğer o gün uykumu almış ve  iyi bir kahvaltı yapabilmişsem, tartışma büyüyorda büyüyor. Çok şükür ki hoca bir türlü ismimi öğrenememiş yoksa hala Kimya dersini alıyor olurdum.

Ezel-44.bölüm



------Spoiler------

DAYI:Bir batakhaneden olmaz Kenan, çözdüm ben! Güçlü olmak yetmez,Mert olmak yetmez,Adam olmak yetmez.

KENAN:Ne yapacağız peki?

DAYI:Parlamak lazım! Daha büyük değil daha ünlü olmak lazım! Göz önünde olmak lazım. O da çocuk, karı peşinde koşarken olmuo:D

------Spoiler------ 

Düşüncelerim..




Düşüncelerim var benim. Fakir ama gururlu genç değilim. Ne param var yatlar katlar alacak, ne de ayaklar altından alınacak bir gururum. Ne bir diplomam var, ne de adımın önüne gelecek ünvanlar. Sadece ismim var benim, başında hiç birşey yok. Beş para etmez anlayacağın. Ünlü dostlarım, iyi yerlerde tanıdıklarım, beni bu hiçliğe getirecek torpillerim olmadı. Ama bir sürü zamanım var, elimde hiç yıpranmamış bin dolarlık banknot gibi duran gençliğim. Bir sürü ütopik düşüncem var, gerçek olamayacak kadar güzel, düşünmeye değmeyecek kadar gereksiz. Ama elimde sadece onlar var, sayfa sayfa cilt cilt, zamanında gazetenin kuponla verdiği Britannica gibi. Atılmaz ki onlar, durur öylece kitaplıkta bakılmasada. Durmalı da. Emek var, kuponlar kesilmiş, biriktirilmiş, gidilip alınmış. 

3 Aralık 2010 Cuma

Beyin Gücü.

İnsan beyni 100MHz frekansında çalışmakta bildiğiniz gibi. Günümüz bilgisayarları ise 3.4 GHz frekansına kadar çıkmış bulunmakta ve materyalin taşıyabileceği en yüksek frekansa dayandı. Bu sebepten dolayı birden fazla çekirdek kullanılarak işlem süresini kısaltma, işlem bölme, parçalara ayırma yapılarak, bir açıdan paralel bilgi işlemede yapılmakta. Bu da bize zaman kazandırmakta dolayısıyla.

2 Aralık 2010 Perşembe

İtiraf.

İtiraf ediyorum havuçlu ıssız adam keki yapmayı bilmiyorum. Ben herhangi bir kek dahi yapmayı bilmiyorum, ama şu vize haftasında denettirmeyin bana yapabilirim biliyorum.Mutfağa girdim yemeği yaptım, hatta yedim bile. Kek yapmadıysam ne mi yaptım, ilk defa bulgur pilavı yaptım, gayet güzel de oldu, bir de mercimek çorbası tabi. Neyse afiyet olsun o zaman bana. Şimdi bir kaç bölüm House M.D. izleyip vakit öldürme zamanı. Ders mi? Ondan sonra çalışacağım. Bu arada twitter da tek seferde 140 karakterlik paylaşım yapılıyor, o yüzden buraya yazdıklarımı oraya yazamam. Bazı eleştiriler aldımda, blogu twitter’a çevirmişsin gibi. Resmi açıklama yapıyorum; burda kuralları ben koyarım! :hemkarizmatikhemgülensmiley:

Tam Başlıyordum!

Tam ders çalışmaya başlayacaktım ki, dün yaptığım yoğun çalışmalarımı bana hatırlatan bir avuç silgi artığı dikkatimi dağıtmayı başardı. Belki de bende keşfedilmemiş bir hiperaktivite vardır. Odaklanma sorunum falan varya ordan bağladım. Yoksa hiper aktif davranışlarım günde bir saatten öteye geçmez. Neyse elektrik süpürgesini açtım hemen, masamı temizlemenin en hızlı yolu buydu. Başlamışken odamıda çıkardım aradan. Derken,evin geri kalan yerlerini de süpürüverdim. Tamam temizlik bitti, masama geçeyim artık çalışabilirim demişken, aklıma bir banner tasarımı düşüverdi. Çalışabilmek için artık çok geçti. Bilgisayarımı önüme aldım ve başladım uğraşmaya. Yarım saat içerisinde banner da bitmişti. Ne yazık ki, bunların olup bittikten sonra artık ders çalışma isteğim kalmadı içimde, ben de birşeyler yazarak isteğin gelmesini beklemeye koyuldum. Aha kapı çaldı bir dakika...

Vize Haftası.

Vize haftası başladı demiştim geçen yazımda, evet başladı. Ama mükemmel sınav programım, haftanın ilk günü bir sınav, son iki günü ikişer sınav şeklinde düzenlenmiş. Bu da demektir ki, bugün dahil 4 gün sınavım yok. Aklımı yoracak bir kaç matematik hesabı sonucu ulaştığım bilgiler şöyle; önümüzdeki hergün bir dersi halledersem, sıkınıtısız atlatırım bu işi. Ama bu seçeneğin gerçekleşmesi için hergün ders çalışmam lazım dediğim gibi. Günde iki dersi bitirirsem, haftasonunu tekrarlarla geçirir, sınavlardan 80,90 bile alabilirim. Ama bunun içinde bugün ve yarın ikişer dersi bitirmem gerekli. Bu da mümkün gibi gözükmüyor. O yüzden duruma en uygun olan seçeneği yürürlüğe koymaya karar verdim. Ben biraz ders çalışayım, olduğu, yettiği kadar artık.

1 Aralık 2010 Çarşamba