4 Aralık 2010 Cumartesi

Kimyacı.

Üniversitede ilk senem, yaz okuluna kalmışım. Kimya dersi alıyorum tekrar, sevmediğimden, çalışmadığımdan, ilgilenmediğimden tabi. Hoca beni pek sevmiyor neden bilmem. Bir kaç sebebi olabilir ama emin değilim. Sabah saat 9’da başlayan derse, ben genelde 9-9buçuk arası giriyorum, hoca ne derse muhalefetim. Eğer o gün uykumu almış ve  iyi bir kahvaltı yapabilmişsem, tartışma büyüyorda büyüyor. Çok şükür ki hoca bir türlü ismimi öğrenememiş yoksa hala Kimya dersini alıyor olurdum.


Birgün gene derse gecikmişim, hoca tahtaya başlığı atmış, konu hakkında giriş konuşması yapıyor. Usulca kapısı açık olan sınıfa girdim. Gayet sakin bir şekilde, arka sıralara doğru ilerliyorum oturacak bir yer bulabilmek için. Oldum olası acele etmeyi, acele hareketleri sevmemişimdir. Benim sınıf içerisinde aldığım yol ile sınıftaki sessizlik oranı exponansiyel bir orantıyla artıyor. Anlıyorum ki bazı şeyler ters gidiyor. Hemen en yakındaki sıraya oturuyorum. Bu kadar sessizlikten sonra fırtınayı merakla beklercesine. Haftalardır sabrı taşmış ve büyük bir keyifle aldığı kimyasallardan dolayı iki kelimeyi bir araya getirmekte zorlanan hoca başlıyor bağırıp, çağırmaya.

“Bu nasıl rahatlıktır, anlamıyorum sizi. Buraya okumaya mı geliyorsunuz, gezmeye mi? Şuna bakın elinde ne kalem ne defter var, böyle öğrenci mi olunur?(Bu arada cevap olarak arka cebimden 2’ye katlanmış olan A4 kağıdı çıkarıyorum. Bir de kalem diğer cebimden. Ama barajın kapakları bir kere açıldı. Durmaz artık!) Sizin gibiler yüzünden Türkiye bu halde. Şurda birşeyler öğretmeye çalışıyoruz, zamanında derse bile gelemiyorsunuz. (Araya girip özür dilemeye çalışsamda, hoca yanlış anlayıp daha da celalleniyor.) Cevap verme BANA! Tartışmaya girmeyin benimle. Bıktım be! Ne zor işmiş öğretmen olmak. Lanet olsun sizin gibilere. Doğu Perinçek’ler, Veli Küçük’ler, biz arkadaşımız bilirdik muhabbet ederdik Emin Gürses’ler..(Çok şükür benim ismimi ekleyemiyor). Neler çeviriyomuş adamlar. Ne olacağınız belli, sizden adam olmaz evladım. Hainsiniz hepiniz.”(bu paragraf yarım saat sürmüştü hocanın konuşma hızıyla)

Hoca susuyor, tam ders bitti daha bişi yapamaz diyoruz, tahtaya dönüp dersi anlatmaya devam ediyor. Ne sınıftan ne de hocadan çıt çıkmıyor ilerleyen saatlerde. Sadece gacır gucur tebeşir sesi. Mola verdiğinde hocanın yanına doğru meyledesim geliyor. Gözlerimiz buluşuyor, anlıyorum ki yanına gidersem yüzüme tükürecek, vazgeçiyorum.

Olay gerçek değildir. Hoca,öğrenci,sınıf,sınıftaki diğer öğrenciler tamamen hayal ürünüdür.

2 yorum: