16 Ağustos 2011 Salı

Sen arada sırada uğra bana..

Sen arada sırada uğra bana,(yayın tarihinden 1 hafta önce yazılmıştır)

Ajandamın kapağını araladım ve 2 3 satır birşey yazmak istedim bugün. Yaklaşık 20 dakika sonra farkına vardım geçen zamanın. Anladım ki fazlasıyla yazasım var benim. Ama ne konuda yazmalıyım diye düşünürken, buradan uzakta geçen zamanda yaşananlardan bahsetmeye karar verdim. Hikaye bundan yaklaşık bir ay kadar öncesinde başlıyor;



5 hafta önce,

Stajım başlayacak ya heyecanlıyım biraz, bir ay boyunca bir daha uğraşamam diye saçlarımı kestirmişim, bir kaç parça birşeyler almışım üstüme başıma giyecek. İlk defa kurumsal bir firmada staj yapacağımdan ciddi giyinmem gerektiğini düşünüyorum ben tabi. Şimdi böyle söylüyor olmam bir kaç hafta sonra bunun tersini söyleyeceğim anlamına gelmez, sadece öyle söylemek istedim şimdi. Neyse topladım valizimi geçtim son demlerini yaşayacağım şehre. Ama nasıl kasvet nasıl kasvet (yok yok  henüz herşey gayet normal, durumu gereksiz yere dramatize etmeyeyim). Staj yapacağım yere pahalısıyla 2 toplu taşıma aracı + 1 otostop, ucuzuyla 3 toplu taşıma aracı + 1 otostop ile gidiliyor. Yakınlarda kalabileceğim bir yurt falan bulamadım mı? Aramadım ki bulayım. Ev arkadaşım aynı şirkette işe başlayacağından dolayı yakınlarda ev tutacaktı, ben de onu beklemeye karar verdim. Sonuçta saatlerce yolculuk yapmaya son bir ayda alışıverdiğimden dolayı bir kaç gün 100km yol yapmanın beni rahatsız etmeyeceğini düşündüm ve yanılmadım da. İlk hafta o kadar hızlı geçti ki (burda sarkastik konuşuyorum), ne patronla anlaşabildim ne de ofis ortamına alışabildim. Bize tanınan imkanların beni tatmin etmemesi, marka değerinin stajyerlerin üzerinde ki değersizliği, beklentilerimin çok yüksek olması ve benim altında kalışım, bir sürü hüzünlü hikaye. Neyse..

4 hafta önce,

                Kimsenin bizim orda olduğumuzun farkına varmayacağı bir haftaya başlamak gerçekten sıkıcı ve moral bozucuydu ama hiç anlaşamadığım(gayet ciddiyim) stajyer arkadaşımın da baskılarıyla bir kaç iş almayı ve günü doldurmayı başarıyorduk artık. İşi almamız, yapmamız ve bu süreçler arasında yaşanan amansız, umarsız ve bir gram anlaşmasız tartışmalar beni benden alıyor, eski günlere götürüyordu. Neyse eski günler eski de kaldı deyip, o eski günlerin bana öğrettiklerini kullanarak profesyonel bir şekilde iş hayatıma devam etmenin yolunu bulmam çokta uzun sürmedi. Sıkıntılar konusunda uzlaşarak zaman zaman minimum can sıkılmasını sağlayacak şekilde büyük zorluklarla aldığımız işleri orta derecede zorluklarla bitirip teslim etmeyi başardık. Bu haftayla ilgili olarak beni sevindiren birşey ise artık işe gitmek için saat beş buçukta kalkmak zorunda olmayaşımdı. Saat yediye doğru uyanmam yetiyordu çünkü artık eski ev arkadaşım yeni evine taşınmış ve beni misafir etmeyi gönülden istemişti.(Buraları hızlı geçiyorum) İş çıkış direk eve geliyor, bir şeyler atıştırdıktan sonra hemen çaya çıkıyor sonra dondurma yeme bahanesiyle kendimi kandırıyor ve neredeyse tüm sahil şeridini yürüyordum. Bu durumu herkes garipsiyor olabilir, belki de gariptirde ancak ben huzurlu ve mutlu bir şekilde saatlerce kendi başıma dolaşabiliyordum. Bir saat iskelede kafa dinlemenin verdiği huzur ertesi güne enerji toplamama yetiyordu. Çünkü o enerjiyi uykuyla toplayabilmem imkansızdı; normalde 10-12 saat uyuyabilen bir insan olarak, bu sıcak yaz gününde en fazla 6-7 saat uyuyabileceğim için.

                3 hafta önce,

                 Haftanın başlangıcı biraz bulutluydu çünkü 2 hafta boyunca frekanslarımızın tuttuğu ve geçekten anlaşabildiğim, birşeyler öğretmek konusunda gerçekten istekli tek insan bu hafta tatile gidecekti. Bu sebepten bu haftayı tıka basa ondan bir şeyler öğrenmeye çalışarak geçirdim. Hayatımda ‘Sensei’ diyebildiğim tek insanın beni çekirge olarak benimsemesi uzun sürmedi tabi. Neyse gideceği gün sarıldık vedalaştık. Jest olsun diye faresinin altına bir not bile bıraktım :D. Onun dışında porfesyonel olarak anlaşabidiğim dönem arkadaşımla artık karşılıklı tavla bile oynayabiliyorduk. Defalarca yenildim ama neyse mühim olan vakti daha eğlenceli geçirebilmekti. Bana bunu yaptığım için kızan arkadaşlarım olsada, ben hep aynı şekilde cevap veriyorum; “Benim işim bu, ben ne kadar kötü olursam olayım, iyileştirmek benim işim,mesleğim,hayatım.”

                2 hafta önce,

                Son hafta, zaten son hafta diye hıphızlı geçti, bu sefer gerçek söylüyorum. Zaten ortamın tadı kaçmıştı iyice ben de üstelemedim. Faydam dokunuysa birilerine ne mutlu bana. He dokunmadıysa da beni üzmez, ben bugüne kadar çok konuştum ama konuştuklarımın çok işe yaradığı pek söylenemez, alışığım. Staj defteri yazmakla uğraştık, bitirdik, çıktı aldık, imzalatma vaktidir artık. Gittim 4 hafta boyunca bana yalnızca 3 cümle kuran(bazıları birer kelimelik) ekip liderine, dedim böyle böyle imzalarsanız sevinirim.  4.cümleyi merakla beklerken demesin mi, “sizin bir hafta daha yok mu?”. Estağfirullah çektim, dedim bitiyor bugün son. İmzaladı verdi tabi yarım saate. Çok korkuyor benden neden anlamadım. Böyle uslu görünce yönetim tabi hemen terfi aldı kendisi. Neyse konumuz bu değil mesele can sıkıntısı. Öğrendim ki iş hayatı böyle birşey, görevi sadece seni aşağılamak olan bir patrona sahip olsan bile, aldığın maaşın hakkını vereceksin, burda yatıyor işin aslı.(çok şükür beni aşağılamadı, en azından sözle)

                1 hafta önce,

                Ev ahalisi ve dostlar bizim yeni mekan tatil köyünde toplanalım dedik, madem staj bitti son günler bugünler, duygusal anlar falan yaşandı tabi, hepimiz duygulu insanlarız. Sonra o defter de kapandı. Ama yanıma kalan güzel insanlarla beraber. Her defter böyle güzel kapansa keşke. Maalesef öyle olmuyor işte her zaman. Neyse(çok neyse diyorum farkındayım), topladım valizimi gene düştüm yollara, sonra bir kaç imza ve ramazana merhaba. Dedim annem beni bekler gene düştüm yollara. Hoşgeldin ramazan.

                 Özetle,

                “Herşey biter, herkes gider.” felsefesine eklenmesi gereken bir kaç söz daha.

                “İyi bitsin, güzel gitsin.”

(Bahsetmediğim çoook şey var. Herşey de yazılmaz ki, o sebepten. Yeter işte baya yazdım gene. Görüşürüz belki tekrar. Şu an başlığa bakıyorum da neden öyle yazdım en ufak bir fikrim yok.)
201108060503

5 yorum: