5 Aralık 2011 Pazartesi

Çok sıradan sıkıntılarım var benim

            Çok sıradan sıkıntılarım var benim. Hiç özel değil, herkesin ki gibi. Şimdi telefonu elime alsam anlayacak en az on kişi bulurum eminim, yoldan yüz kişi çevirsem doksandokuzu beni çok rahat anlayabilir. Ama ben artık anlaşılmak istemiyorum. Anlatmak istemiyorum. Ben herhangi biriyim, diğer yedi milyar insanın herhangi biri gibiyim. Sıkıntılarım ülkemdeki yaşıtım diğer bir çok insanla aynı. Artık biliyorum, istersem anlatabilirim kendimi. Ama şimdi, en başta yapmam gerekeni yapıp, köşeme çekiliyor ve izleyici koltuğuma oturuyorum. Görmem gereken çok şey, çözmem gereken bir çok soru işareti, anlamam ve öğrenmem gereken bir sürü konu, okumam gereken yığınla kitap ve ÇOK AZ vaktim var. Yeri ve zamanı geldiğinde belki görüşmek üzere. Haydi şimdilik eyvallah, allaha emanet.


-How much time do we have?
 +Not enough.*

*School of Life filminden alıntı bu diyaloğu filmi izlerseniz daha iyi anlayabilirsiniz. İzlemeyenlere tavsiyemdir. İzleyenler için şunu söyleyeyim, bir rahatsızlığım yok, çok şükür.

28 Kasım 2011 Pazartesi

Sonbahar(da yapraklar)

            Bugüne kadar sonbahar hakkında bir çok yazı, şiir,hikaye, roman,..., yazılmış. Her yazan farklı anlamlar yüklemiş sonbahara; kimi, insanın yaşlılık dönemine benzetmiş, yapraklar yer çekimine yenik düşerken ölüme yaklaştığını hissetmiş, kimi, ait olduğu dallardan kopan yaprakların rüzgarda savruluşuna hüzünlenmiş, kimi toprağa kavuşan yaprakların özüne döndüğü için sevinç duyduğunu düşünüp mutlu olmuş, kimi ise yaprakları süpüren çöpçülere sinirlenmiş, onları özünden kopardığı için. Araştırsam kaç paragraf yorum bulabilirim Allah bilir.

Kırmızı Nescafe Bardağı

            Kırmızı bir Nescafe bardağı aldım kendime ve sadece kahve içmek için kullanıyorum. Bu marka reklamında oynayan güzel kızın, güzel gülümsemesinin aksine hiç de güleryüzle yanaşmıyorum ben ona, bu yüzden onun için biraz üzülüyorum. Bahtı iyi değilmiş ki benim elime düşmüş değil mi?  halbuki ne güzel insanlara sahip olabilir, narin eller tarafından sarılıp, mutluluk saçabilirdi etrafa.

16 Ekim 2011 Pazar

Önüne bak, bardağa değil.

Hayatında hiç çay servisi yapmamış bir insan düşünelim ve daha önce yapan birini de hiç görmemiş olsun. Nasıl bir insan, nerde yaşar hiç bir fikrim yok ama biz durumun böyle olduğunu varsayalım.(eli,kolu,bacağı vs. Olan standart bir insan)

19 Eylül 2011 Pazartesi

NASA'da çalışan Türk Mühendis benim


Yok la(lan demio, la dio la) NASA’da falan çalışmıyorum tabi ki. Alalade bir gencim ben. Üniversite okumuş, üniversite bitirmiş ve henüz öğrencilik modundan çıkamamış her türk genci gibi sıkıntılarım.

İş arama sıkıntıları, yüksek lisans mı yapsam düşünceleri, yeterli olmayan ingilizce seviyeleri, yurtdışına mı gitsem kaçışları, askerlik bana yarar bakış açısı(erkekler için tabi), iş ilanlarının hem yeni mezun hem de iki yıl iş tecrübeli çalışan arayışları, bunların yanına duygusal sıkıntılar, psikolojik baskılar, mahalledeki 'bu çocukda boşuna okudu' bakışları. Şu an mezun olanların bir çoğu bu sıkıntılardan, düşüncelerden en az birine sahiptir diye düşünüyorum. Yanılmıyorum değil mi ?

13 Eylül 2011 Salı

Bazı şeyler elimde değil inan.

            Bazı şeyler elimde değil inan, düşünmeden edemiyorum.  Aslında düşünmek istemiyorum bazen. Sadece yaşamak istiyorum, atacağım adımın bin adım sonrasını hesaplamadan. Öyle bir çıkmazdayım ki anlatamam, herşeyden çok kendimden kaçıyorum bu ara. Gene girdim döngülere, gece uyku tutmuyor, uyuduğumda kabuslar uyutmuyor. Birşeyler yapıp dağıtmalıyım kafayı ama mümkün değil, ne kadar kaçarsam kaçayım peşimden geliyor düşünceler.

5 Eylül 2011 Pazartesi

Ezber ezber..

“..Einstein’a sormuşlar ya bir deniz mili kaç mil eder diye, o da kitabı açıp bakabilecekken neden aklımda tutayım demiş..”

İşte bu felsefe, beni yıllardır hafıza konusunda sıkıntıya sokan. İlkokul yıllarında bile sözel derslerde ezber yapmakta zorlanmışımdır. İş liseye geldiğinde iyice büyümüş; ezber yapamama kabullenmişliğim sınavlarda sıra üstüne kitap çıkarıp kopya çekme çaresizliğine kadar götürmüştü beni. Üniversite yıllarımda ezber sıkıntımı birşeyi öğrenmeye çalışarak aşmaya çalışmıştım ve çoğu zaman faydalı olmuştu.

Ancak ilgim dışı bir konuda aklımda en ufak bişi bulunmamısının sebebi bu kabullenmişlik olduğunu farkına vardım bugün. Unutmadığım çok şey var, unutmak isteyipte unutamadığım ancak bilmek istediğim, aklımda bulunsun istediğim bir şey olupta bu konuda zorluk çektiğim çoktur görüldüğü üzere.

Unuttum (Alzaymır)

Unuttum geçen zamanı,
Her gece güne bağlanırken,
Bir kez daha ve bir kez daha,
Ben bir kez daha koptum,
Ne ondan ne şundan,
Kendi kendimden..

            Duygusal bir giriş yapmak istedim bahsetmek istediğim konuya, bilmiyorum oldu mu? Okurken “bu neymiş be,bırak artık şu şiir merakını” diyorsanız olmuş demektir. Çünkü aklıma gelen ilk kelimeleri kullanarak şiirimsi bir kaç satır oluşturma çalışmamdı okuduğunuz. Burda katman katman gizlemeye çalışmadığım şey aslında unuttuğum tabiki.

            Girişi gelişmeyi abartmadan direk sonuca bağlanıyorum hemen, unutuyorum ben hemde öyle böyle değil. Bilmiyorum ne zamandır böyleyim onu bile hatırlayamıyorum. Hafızamda bir sorun var sebebini anlayamadığım. Bazen öyle anlar geliyor ki, şaşırıp kalıyorum kendi kendime;

23 Ağustos 2011 Salı

Değişim zamanı..


            Bir kaç gündür twitter’a yazı yazmıyorum ve şimdiden farkındayım birikenlerin. Twitter bir el alışkanlığı olduktan sonra resmen sömürüyor insan düşüncelerini. Yazdıklarınızın bir yere kaybolmadığını düşünseniz de hiç geri dönüp bakıyor musunuz ? Suya yazı yazmak sözü var ya twitter’a birşeyler yazmak aynen öyle.

            Bir anlık bıkkınlık ile bıraktım yazmayı, sigarayı bırakmak gibi birşey ama. Arada elim telefona gidiyor (alışkanlık ya), hemen durduyorum kendim. Bırakıyorum dolsun düşündüklerim bir kenara, akıp gitmesin, tükenmesin hemen.

16 Ağustos 2011 Salı

Sen arada sırada uğra bana..

Sen arada sırada uğra bana,(yayın tarihinden 1 hafta önce yazılmıştır)

Ajandamın kapağını araladım ve 2 3 satır birşey yazmak istedim bugün. Yaklaşık 20 dakika sonra farkına vardım geçen zamanın. Anladım ki fazlasıyla yazasım var benim. Ama ne konuda yazmalıyım diye düşünürken, buradan uzakta geçen zamanda yaşananlardan bahsetmeye karar verdim. Hikaye bundan yaklaşık bir ay kadar öncesinde başlıyor;

11 Haziran 2011 Cumartesi

Saçma Dediler, beni üzdüler..

Bugün formspring’den gelen bir soru beni gün boyu düşündürdü. Güzel bir çelişkiye değinmiş,sebeplerini aradım buldum, olaylara ve kavramlara bakış açımı anlatmaya çalışarak soruya burdan cevap verme isteği duydum, çünkü çelişkinin sebebi baya derinmiş aslında. Soruyu soran kimse, farkında olmamı sağladığı için teşekkür ediyorum burdan..

SORU:

“insan kendi düşüncelerini saçmalamak olarak adlandırıyorsa bana göre kendi düşüncelerine saygısızlık ediyorsa başkalarından düşünceleri için nasıl saygı görmeyi bekleyebilir?”

Öncelikle soruda geçen kavramlara bakış açımı anlatmak istiyorum;

18 Mayıs 2011 Çarşamba

Üslûbunuza hayranım..



Behramoğlu, Orhan Pamuk'u bilin bakalım neden azarlıyor?

Ataol Behramoğlu ihtiyaç duymuş: «Orhan Pamuk Bey şimdi nerede?» diye soruyor. (Cumhuriyet, 14 mayıs). Hayret ettim, Orhan bir yere giderken Ataol’a haber vermeden alıp başını gidiyor demek ki...

27 Nisan 2011 Çarşamba

Garip Döngüler

ŞekilA
            Yıllardır dönegelen döngülerimden birinden bahsedeceğim size, belki dünyada ki tek dengesiz ben değilimdir umuduyla. Öncelikle anlatacaklarımdan bu durumdan hoşnut değilmişim gibi birşey çıkarılmasın, tersine gerekli olduğu kanısındayım.


            ŞekilA da görülen değerler tabi ortalama sallamasyon değerler, bir fikir vermesi açısından çizdim. 3-5 günlük 6 7 8 9 değerlerinde değişen ve gene 3-5 günlük benzer değerlerin negatifi. Yazar burda ne anlatmak istiyor? Oraya geliyorum birazdan..

23 Nisan 2011 Cumartesi

Hani bazen bir işaret bekler ya insan..

Bazen öyle bir ruh haline girer ki insan; bir işaret bekler harekete geçmek için. Hazırdır, her an aklındakileri hayata geçirebilecek durumdadır ama yapmaz, yapamaz. İçinden bir ses daha değil der, daha zamanı gelmedi.

            Çok vakti varmış, sanki yarını garantiymiş gibi bekler. Önemini, yapması gerekeni bilse de durmasını söyler ona iç ses. Trenin perondan yavaşça çıktığını görsede koşmaz peşinden, nasip değilmiş der bir daha ki treni bekler. Sanki geleceği kesinmiş gibi..

            Bazıları vardır ki; hiç beklemez, düşünce aklına düşer düşmez, atar adımı. Tartmaz hiç, yolun sonu uçurum mu diye ? Böylelerinin yolu kısadır genelde, bir dahaki durakta inerler. Hatta bilet parası bile ödemezler..

            Ben işaretlere inanırım, ama kurcalamam orasını hiç. Zamanı,yeri gelince der geçerim. Benim neyime işaret(ler)i görmek, ben ki baş ucumda çalan alarmı duymaktan aciz. Ama her gün kurarım saati, belki uyanırım yarın diye..


Resim

15 Nisan 2011 Cuma

Beni Sadece Tanrı Yargılar! | Only God Can Judge Me!

Çeşit çeşit insan var.

 Hatta ben şöyle düşünürüm; her insan özel ve tektir. Hiçbir insan tam olarak diğerinin aynısı olamaz.İnsanı insan yapan (bunlar tartışmaya açık konular, farklı bakış açıları olabilir) o kadar fazla parametre var ki, iki insanda bunların hepsinin birden aynı olması imkansızdır.

Herkes kendi doğrularıyla yaşar. Bazılarımız ise kabullendiklerimizle, inandıklarımızla yaşarız. İnanıyorum ki her insan kendi mantık örgüsünde doğru olanla hayatını devam ettirir. Kişiye göre bu doğrular zamanla değişebilir ya da 7’sinden 70’ine aynı kalabilir. Hangisinin doğru olduğu gene bir tartışma konusu.

14 Nisan 2011 Perşembe

Başarı nedir ki?

Başarı nedir ki? Bir otoritenin onaylaması, uygundur demesi gereken bir şey mi ?

Kimsenin bilmediği bir şeyi başaran, ancak bu başarıyı kimsenin bilmediği ve bilmeyeceği bir durumda o başarı sayılmaz mı ?

Sanki işin içine süper ego girdiğinde, ben başardım gerisi önemli değil gibi birşey düşünülebilir. Ama bu konuda şartlanarak büyüyoruz hepimiz yada en azından bana öyle geliyor.

11 Nisan 2011 Pazartesi

Eskiler..

Yıllar öncesinde gecenin bir saatinde oturduğu durağı görünce farkediyor insan; ne kadar eskide kaldı o günler, ne kadar eskide kaldı o zaman ki ben, ne kadar eskidi o günlerde etrafımda olan  insanlar..

O zamanlar her gün adımladığı yollardan tekrar geçince anlıyor; ne kadar çok yol aldığını, neler yaşadığını, kimlerin hayatından gelip geçtiğini.. Bazıları aynı bu yollar gibi, yürüdükçe yoruyor sanki insanı , bazıları ise yolun sonu gibi geliyor her seferinde..

Eski yüzleri görünce farkediyor insan, hatırlıyor; ne kadar saf düşüncelerle o insanlara yaklaştığını. Zaman kirletiyor insanın düşüncelerini sanki, mahalledeki delinin üstünde hergün daha çok kir tutan o ceket gibi..

9 Nisan 2011 Cumartesi

Soru | Cevapyok

              Teori ile pratik arasında ki bağlantı her zaman imkansıza mı gider?

             Olması gereken(tasarlanan) ile sonuçta olan arasında ki fark gerçekten sıfır olur mu  ?

             Olmaz, olamaz desende olacağı varsa olur mu? Olmak zorunda mı ?

Keşke herşey kafamızda tasarladığımız gibi olsa diyeceğim, ama gerçekçi bir yaklaşım olmadığını çok iyi biliyorum. Herkes hayatını tasarladığı gibi yaşasaydı, kimse sonunda istediği gibi bir hayat yaşamıyor olurdu değil mi?

3 Nisan 2011 Pazar

Kaan Sezyum'dan

Bir uzaylıyla bir Türk’ün diyaloglarından notlar. 

*Nasıl, ülkenizde gelişen ne var?

* Ne gelişmesi olacak Türkiye’de, sürekli gerileme be abi.

* Nasıl yani?

*Adamlar basılmamış kitabı toplattılar, daha ne olsun?

Bu nedir Yahu?

Dün gece twitter’a biraz bakınıyım dedim, millet neler yazıyor, neler değişmiş falan filan. Can sıkıntısı işte, nere bakacağını, ne okuyacağını şaşırtıyor insana. Hep aynı şey yazıyor yalnızım, yalnızlık çöktü üzerime, ah çok yalnızım vah çok yalnızım. Sonra dedim ki kendi kendime, herhalde diziler falan bitti saat geç olduğundan, siyasette yazmazlar tabi bu saatte, başka ne yazılsın ki, budur yani gecenin konsepti. Neyse içim bunaldı kapadım bilgisayarı yattım sonra.

2 Nisan 2011 Cumartesi

Bir zamanlar çok yazardım..

Bu günlerde ne okur oldum, ne de yazar. Yaklaşık bir aydır ne okuyorum, ne de yazıyorum. Nedendir bilmem tabi. İkiside gelmiyor ki içimden.. Şu an birşeyler dürttü beni “hadi yaz “diye ondan yazıyorum şimdi de.  Neden niye gene bilmeden tabi. İçimden gelenler dökülür artık parmaklarımdan.

15 Şubat 2011 Salı

Yaz(a)mamak! Ama Neden?

Uzun bir aradan sonra yazı yazmak için 3.kez  bilgisayar başına oturuyorum. Geçtiğimiz hafta boyunca bu yazıyı yazma girişiminde 2 kez bulundum; ne yazık ki tamamlayıp yayınlayamadım. Ya bir kaç paragraf yazıp, pencereyi kapattıktan sonra belgeyi çöp kutusuna taşıdım yada belgeyi oluşturup bir cümle yazdıktan sonra, kafamdakileri toparlayamayıp.. Neden yazma gereği duyduğumu sorarsanız; o kadar zamandır burayı en yakın karalama defterim bilmişken, belkide uzun bir ara olacak böyle bir döneme girdiğim hissine kapıldığımda; hoşçakal demeden kaçan hain sevgili olmamak için diyebilirim..

Yazı yazmayaşım yada yazamayışım birder fazla sebepten kaynaklanıyor olabilir. Bu durumun sebebini kesin olarak bende bilemiyorum. Psikoloğumda bilmiyor. Çünkü bir psikoloğum yok benim.. Neyse acıtasyonu geçip sebepler konusunda birşeyler söylemeye çalışayım;

27 Ocak 2011 Perşembe

Gelme. Sakın!

İçimde ayaz var, gelme sakın üşürsün.
Kafamda onlarca soru, cevap veremiyeceksen
Söz verme eğer tutamayacaksan,
Bakma gözlerime, gün gelipte gözlerimden kaçıracaksan.
Çıkma karşıma, birgün çıkmaz yol olacaksam.

17 Ocak 2011 Pazartesi

Yaparım demiştim..

Birşeylerin değişme zamanı. Dedim yapmayın etmeyin ama dinletemedim. Bundan sonra etrafıma göstereceğim tavırlardan ötürü kimse alınmasın darılmasın. Biraz eskilere dönüyorum, ben öyleyken dünyam daha güzel. Ne kadar uzak durursanız o kadar az sorun olur aramızda. Geleceği bilemem vazgeçermiyim ama bırakın güzel kalsın eğer tabi güzelse, uğraşmayın benimle..

16 Ocak 2011 Pazar

Diyelim ki ben Yanlışım..[paradoX]

Diyelim ki ben yanlışım. Bu aklıma gelir gelmez, öyle bir paradoksa girdim ki; eğer ben yanlışsam şu an düşündüğümde yanlış demektir. Bir insan hep doğru düşünemez bu mümkün değil. Bir insan hep yanlış düşünebilir mi? Bu da mümkün değil.

Hayat Acımasız Diye..

Hayat acımasız diye ben de acımasız mı olmalıyım? Bu sorunun cevabını her zaman hayır olarak verdim bugüne kadar. Ama bazen öyle şeyler oluyor ki hayatta, diyorusun içinden şeytana uyayım.

15 Ocak 2011 Cumartesi

Zorunda değilim. | Ki ben genede yaptım.

Kimseye düşündüklerim yada yaptıklarım konusunda bir açıklama yapmak zorunda değilim. Kimseye neden yaptığım konusunda bir açıklama da yapmak zorunda değilim. Kimseyi samimiyetime inandırmak zorunda da değilim.

Bir dönemin daha sonuna geldik | Hayat devam ediyor.

Bir eğitim dönemi daha bitti..(Bizim üniversite ve mazerete kalmamış olanlar için)

14 Ocak 2011 Cuma

Hani bazen olur ya | Herşey üstüste gelir

Hani tam herşey yoluna girmişken küçük bir aksilik olur ya tüm keyfini kaçırır.
Umursamamaya çalışsan da huzursuz eder üzer seni.
Sonra tam geçiyor derken bir şey daha çıkar karşına.
Huzursuzluğu acıya dönüştürür, acıyı da umutsuzluğu.
Sonra oluruna bırakırsın, kabullendim dersin.
Bir söz gelir aklına “Herşey üstüste mi gelir arkadaş?”
Kötü şeyler getirme aklına, daha kötüsüde var dersin, şükredersin.
Söylediklerinin ağzından çıktığını farketmezsin o an,

13 Ocak 2011 Perşembe

Kader nedir?


Kader konusunda bu hafta 2 kişiyle konuştum. Tabiki  İslam dininde  inanılması şart kabul edilen Kader inancından bahsediyorum.  Elbette insanlar farklı öğrenip, farklı düşünebiliyorlar bu konuda. Bense burada araştırdığım bir kaç noktayı ve ‘bence’ sini paylaşmak istiyorum. Sağlam bir kaynak olması açısından Diyanetin sitesinde araştırma yaptım. Koyu olarak yazılmış yerler, yazının sonunda belirtilen linkten alıntı yapılmıştır.

10 Ocak 2011 Pazartesi

9 Ocak 2011 Pazar

Hatırlamak laneti aklımın..

Koş Forrest Koooooş!

Koşturur durur insanoğlu. Sebebi değişir duruma göre, bazen kaçmak için koşar, bazen yetişmek için. Bazense sebepsiz, sadece koşar. İçinde ufak bir heyecan koşturur onu. Her ne sebepten olursa olsun, koştururken öyle bir an gelirki; ne yaptığını, neden koştuğunu unutuverir. O an için sadece koşar anlamsız, gereksiz, amaçsız.

Başta bir sebeple çıkmış olsada yola, o an gelince nerde olduğunu bile farkında değildir. Amacını unuttuğundan dolayı sadece koşar o an. Gitmek istediği yerdemi, olması gerektiği yoldamı farkına bile varmaz.

Dur. Koşma. Hele bir soluklan!

Neden koşuyorsun? Acelen niye? Amacın neydi? Nerden çıktın yola, nereye gidiyorsun?

4 Ocak 2011 Salı

Ezel-49.bölüm

İzledenizmi bilemiyorum bu hafta ezeli. İnternette dönen yorumlar şöyle; geçen hafta da yakışıklı Serdarı kovaladılar bu haftada, hiç bişi olmadı dizide. Ee tabi yılbaşı falan derken senaristlerin kafası entrikaya,oyunlara fazla çalışmamış anlaşılan. Ama bu dizide aşkda var. Bu bölüm resmen aşk bölümü olmuş açıkcası. Sürekli kavga, dövüş, oyun olcak hali yok ya, bu bölümde aşkı ön planda tutmuş adamlar. Bence güzel de olmuş. Ama herkesin paçalarından aşk akması gerekirmiydi gerekmezmiydi onu bilemedim. Ben senarist değilim sonuçta. Bundan sonra bu kadar duygusal bir bölüm görmeyeceğimiz ise kesin gibi gözüküyor.

Dizide kaç tane mi aşk var? Nerdeyse oyuncu sayısı kadar.

2 Ocak 2011 Pazar

Biraz özel olsun istedim.| Yılın ilk yazısı.

Son on gündür bazı sebeplerden dolayı bloğuma ilgisiz kalmış durumdayım. İstatistikler sıfıra doğru ilerlerken içimde en ufak bir endişe bile yok nedense. Bir ay önce böyle bir durum içinde olsam ne yalan söyliyeyim içim burkulurdu biraz. Ee burayla yaşıyordum sonuçta, hayatımın damarlarından biri tıkanmış gibi hissederdim.  Ama şu an herhangi birşey hissetmiyorum açıkcası. Ne kadar etrafımdakiler dalga geçsede, blog kendi kendini kapatıyor belkide. Bunun tam anlamını açıklayamasamda, kısaca şöyle diyebilirim; bazı şeyler, bazı kişiler belirli sebeplerle hayatımıza girer ve amacını yerine getirdiğinde ise, hayatımızdan çıkma zamanı gelir o şeyin yada kişinin. Ben buna inanıyorum. Konuşmak için henüz erken tabi, ama kapanma konusu da bir ihtimal, bunu söylemeden geçemeyeceğim. Ben kapatacağım demiyorum. Bir ay sonra, geçen süre boyunca siteye bir kişi bile girmemiş olması sitenin kapandığı anlamına gelecektir benim için.

Bu konuda birşey yapmayacağımı tekrar belirteyim, çünkü inançlarım doğrultusunda adım atıyorum her zaman. Zamanı geldiğine inandığımda gitmeyide bilirim, gidene de ses çıkarmam. Olması gerekiyordur çünkü. Bazı şeylerin önüne geçmeye çalışmak sadece gelişimi engeller. Takılıp kalmamak lazım.