27 Eylül 2011 Salı

40 kere söyledim HİÇ oldu... | Yıllık

            Bu sefer çok anlatacağım, hem de çok çok..


Hiçlik durumu

            Son bir kaç haftadır bana bir hal geliyor. Bir yerde oturuyor, bir şeyler okuyorum. Görüntü bulanıklaşıyor bir an, sağımda solumda muhabbet eden insanların sesleri fısıltıya dönüşecek kadar kısılıyor, aslında şu an da olduğum yerde olmadığım hissi kaplıyor içimi, oturmama rağmen oturduğumu hissedemiyorum (yerçekimsiz bir ortamdaymışcasına(ki hiç yerçekimsiz bir ortamda bulunmadım)), ne ağzıma ne ellerime ne de ayaklarıma ulaşabiliyor beynim.  O an ilgilendiğim her şey kayboluyor tamamen, söylemek istediklerim, düşündüklerim, yapacağım ne varsa.

            Bazen normale dönüyormuş gibi oluyorum, o an karşımdakine ayıp olmasın diye (biriyle muhabbet  ediyorsam eğer) “ bir dakika“  deme gayretinde bulunuyorum. Ağzımdan kelimelerin dökülmesi bir kaç saniye alıyor, sonra yavaş sesler gelmeye başlıyor, nerde olduğum farkındalığı beliriyor aklımda ve sonrasında ne yaptığım. Muhabbet ediyor ve karşımdaki benden yanıt beklercesine bana bakıyorsa hemen soruyorum“ nerde kalmıştım?” Sonra dünyaya dönüyorum, gene burdayım, gene sizinleyim. ( yok, mesih olduğumu iddia etmeyeceğim. )

            Aslında durumu tam olarak karşılıyor “nerede kalmıştım?”.

Hiç nedir?

            Hiç, bir şeyin olmama durumudur değil mi ? Yokluk belirtir.

            Dün gece bir muhabbet esnasında bir soru sordu bana arkadaşım:

            Anonim: ...ne biçim bir zevkin varmış senin :s
            Unknown: her şey zevk ile mi alakalı? Her şey zevk mi?
            Anonim: her şey ne ile alakalı?
            Unknown: HİÇ.

            Ve muhabbet son bulur..

            Şimdi gelelim her şeyin hiç ile alakasına;

Hayatın amacı

            Bu kadar hiçlik demişken bu konuya değinmesem olmaz tabi. Bugün dolmuşa bindim evime doğru yol alıyorum. Bu anlattığım hiçlik durumuna benzer fakat etraftaki her şeyden uzak olduğum için çok odaklanmış bir şekilde düşünebildiğim bir extra paket eklenmişti bu sefer.

            Bir anda “Neden?” dedi bir ses ve ben boğuşmaya başladım, durur mu hoca yapıştırır cevabı “faydalı olmak için”. “Bu kadar basit mi peki” dedi, “kime,neye faydalı?”, “ dünyaya, insanlığa faydalı olacak.”

            Bir insana faydalı olmak değil, bir gruba, bir topluluğa faydalı olmak değil, insanlığa. İnsanlık nedir ki ? Bir yerde tüm dünyaya hatta geleceğe hizmet etmek. Bir merdiven olmak arkanızdan gelenlere. NASA’da çalışmak mıdır bu peki? Belki, neden olmasın. Niyette önemli tabi burda bir şeyler yapmak için uğraşırken.

            Çok uzatmak istemiyorum direk sonuca geçiyorum; o kadar faydalı bir insan oldun ki dünyadaki insanların her biri sana müteşekkir. Her gece yataklarına girdiklerinde o olmasaydı ne yapardık diyorlar. Nesiller geçiyor, ilkokul,orta okul, lise kitaplarında adın altın harflerle yazılıyor, hakkında mitler çıkıyor, bir süper kahraman. Üniversitelerde kitapların okutuluyor. Kitapçılarda Dünya klasikleri bölümünde en çok satan kitaplar hep senin kitapların. Çıkardığın teoremler yepyeni bilim dalları açıyor, yaptıklarının tek bir kötü yanı bile yok. O kadar mükemmel.

            Ve dünya pes ediyor (tüh küresel ısınmaya çare bulamamışsın), milyonlar milyarlar bir anda siliniyorlar.

            Şimdi söylesene bana, yaşarken ne yaptın sen??

HİÇ.
(Olaya zamanın gerisinden değil de zamanın ötesinden bakınca tabi.)
(Her hangi bir ideoloji dışı düşüncedir.)

Nerdeyim ben?

Bir sene öncesine baktığımda çok ilerdeyim, planladığımdan ötede değil tabi. Kendime koyduğum hedefler o kadar büyük ve buna çelişkili olarak yaşam tarzım o kadar çelişkilerle dolu ki, olmak istediğim yerin çok gerisindeyim.

O kadar çok sıfat koyabiliyorum ki ismimin başına artık, ben bile inanmıyorum gerçekte kim olduğuma. Aslında bu “kimim ben?” sorusunun cevabı.

Arka masamda oturan benim yaşlarımda yada benden daha genç iki arkadaşın konuşmalarına kulak misafiri oluyorum. O kadar kültürlü, o kadar düzgün konuşuyorlar ki, hayran kalıyorum ikisinede. Alışkanlık yaptığım üzere gözlerimi kapatıp(aslında açık tabi) sadece hayal etmeye çalışıyorum. Nasıllar? Ne giyiyorlar? Nasıl konuşuyorlar? Birbirlerini nasıl dinliyorlar? O kadar hoşuma gidiyor ki tablo, arkamı dönüp aralarında konuştukları gibi ,aynı hevesle katılmak istiyorum onlara. Sonra gözlerimi açıyorum çünkü gitmiyorum oraya. Gidemiyorum.

Bir başkası anlatıyor bana aynen, benim hayalimde ki tablo gibi, koymuş beni oraya, anlatıyorum bir şeyler. Ama ben bir türlü koyamıyorım. İnanmıyorum, yapamıyorum. 3 kitap okudum, 2 satır yazı yazdım, bir kaç film izledim diye o kadar ileri göremiyorum kendimi. Belki aşağılık kompleksi bir bakıma, ama değil çünkü insanların beni küçük görmesi beni ilgilendirmiyor tersine büyük görmesi geriyor, canımı sıkıyor.

Belki de özgüven eksikliği, ama değil, ben girdiğim yoldan alnımın akıyla çıkmasını, elimi altına koyduğum taşı alnımın teriyle kaldırmasını bilirim. Nedir, nedendir çözemiyorum.

Nasıl mı yaşıyorum?

Boş, hakikaten öyle. Yıllar geçti ben aynı şeyleri söylüyorum. Bak en basit kanıtı, en ufak bir değişiklik var mı konularda? He biraz yazmayı öğrendim artık bunu kabul ediyorum ama bir yazar mıyım, tabi ki değilim. Hayatımda büyük bir plan olmadıkça bunalımda yaşıyorum, o yüzden master plan diyorum, olayı büyütüyorum.

Bir planım olduğu zaman, (bir kaç haftalık , 6 aylık planlar değil tabi, uzunlukça daha büyük planlardan bahsediyorum) hayatı tamamen akışında yaşıyorum. Hangi sokaktan gitmek isterse canım o sokağa dalıyorum. Bazen kayboluyorum ve bundan keyif alıyorum. Çoğu zaman bir şey bulamasamda bulduğum zaman mutlu oluyorum, yeni bir şeyler öğrenmişim gibi geliyor.

Planlarım var dediğime bakmayın, standart koşturmalar haricinde bu planlar için aşırı bir emek vermiyorum. İşte çelişkiler dediğim, sorun ettiğim şey burada başlıyor ve burada kalıyor. Çünkü çelişkileri hayatımdan çıkarmak için de bir şey yapmıyorum.

Nasıl yaşıyorsam, öyle yaşamayı seviyorum. Sürekli memnun olmayarak bir şeyleri bir gün geliştirebileceğim, bunun için bir gün adım atacağım inancını kaybetmeden yaşıyorum. Bir şeyin dürtmesini beklersin ya öyle bir şey herhalde.

Ve Hala yazıyorum

Kendimi ifade edebildiğimi düşünmek hoşuma gidiyor. Buraya bir şeyler yazarak kendimi birilerine iyi anlattığıma inanmıyorum. Bazı arkadaşlarım vardır ki sağolsun okurlar, yorum yaparlar, derdimi paylaşırlar. Kıymetlerini bilirim o ayrı tabii.  Halka seslenmiyorum, kendimle konuşuyorum, kafamdakileri buraya toparlıyorum, yazmayı seviyorum. Kafamdaki karışıklıklara birgün birileri yoldaş olur düşüncesi hoşuma gitmiyor değil ama bunun için yazmıyorum.

Birilerinin yazdıklarımı okuyor, yazdıklarıma değer veriyor olabilme düşüncesi de hoşuma gidiyor. Kendimi kimseye kanıtlamıyorum, zaten bir öyle bir böyle yazıyor, doğru yolu arıyorum çoğu zaman. Uzun uzun yazıyorum rahatlıyorum, hatta klavyeye salyalarım damlıyor bazen, çok mutlu oluyorum.

Özel günler

Kapitalist düzenin oyunları bunlar o yüzden hiç takılmıyorum. Hatırlamamamın yada önemsemememin sebebi bu değil tabi ki, hoşuma gitmiyor, bana özel gelmiyor ondan. Doğum günü, anneler, babalar günü, yıl dönümü gibi özel günler vefa borcumu ödeme günü gibi geliyor bana. Nerdeyse hiç diyebilirim, bir vefa duygusu beslemiyorum kimseye karşı. Bana yaşatılan,öğretilen ve benim karşımdakilere kattıklarım, kişiyi yada beni (neyse) özel kılar diye düşünüyorum ve illa vefa borcu ödenecekse buna devam ederek ödemeyi tercih ediyorum.

O yüzden darılma bana blog, geçtiğimiz gün benim blog yazma konusunda büyük bir adım atıp, bir kaç satır bir şeyler paylaştığım günün yıldönümüydü biliyorum. Kutlamadım, kutlamayacağımı biliyordun, o yüzden kızmamışsındır diye düşünüyorum.

Özet geçtim

Bazen böyle bir sürü yazmak istiyorum. Galiba anlatmak istediklerim özetle bu kadardı. Çok biriktiriyorum, yazamadığımda ne yapayım. Ama özet geçtim gerçekten, bütünlüğü (bilmiyorum -buraya kadar okuyan varsa- bir bütünlük varmı) korumak için budadım dalları biraz. Yerinde sayma çocuk, hadi yürü biraz. Eyvallah & C ya.


2 yorum:

  1. bu cümleleröbu tasvirler,ziyadesi bu complicated!! ruh hali.kafandaki düşünceleri çok iyi anlıyorum.hani ilerisi için büyük planlar var mesela beyinde,fakat bu plan için sarfedeceğimiz çaba,planın büyüklüğü ile ters orantılı oluyor genelde.böyle hayattan bıkmışlık,atalet.evet en güzel kelime atalet.Bir şey yapman gerektiğini düşündüğün halde yapamama,başlayamama hali.Sanırsam bu hal böyle devam edecek.hayat herbirimizi bi yerlere koyacak(hatta koymuş olan arkadaşlar da vardır belki etrafınızda,düşünmek lazım.bi anda çalışmaya başlayan mı dersin,kendini içtimada sürünerek bulan mı dersin.hepsi var)
    bi haftadır akşamları nasıl verimli geçiririm diye düşünüyorum,hatta en çok düşündüğüm an kafamı yastığa koydugum zamandır kesinlikle.hala da planlayabilmiş değilim.hala akşamları tv karşısında,bazen internette boş boş geçirmekteyim.
    bu durumda 2 seçenek duruyor karşıda.
    1.birincisi herşeyi koyver gitsin yapmak.ama bir daha geri dönüp bakmamacasına,hiç düşünmemecesine.iç huzuru bulmak böyle kolay
    2.ikincisi ise daha zor olanı.planlar yapıp sürekli bişeylerle uğraşmak,yorulmak,yorulmaktan zevk almak,ulvi bişey yaptıgına kendini inandırmak.ve bu ikinci yolun en güzel tarafı ise bi zaman sonra kendini hedefe ulaşmış bulamazsan,en azından ben çabaladım diyerek iç huzura kavuşmak.
    SONUÇ: Don't Ditch (ekside ditch nedir bak.)

    YanıtlaSil
  2. ikinci yol en güzeli de yola girebilene:D

    yorumunuz için teşekkürler Sayın Çetin=)

    YanıtlaSil