15 Şubat 2011 Salı

Yaz(a)mamak! Ama Neden?

Uzun bir aradan sonra yazı yazmak için 3.kez  bilgisayar başına oturuyorum. Geçtiğimiz hafta boyunca bu yazıyı yazma girişiminde 2 kez bulundum; ne yazık ki tamamlayıp yayınlayamadım. Ya bir kaç paragraf yazıp, pencereyi kapattıktan sonra belgeyi çöp kutusuna taşıdım yada belgeyi oluşturup bir cümle yazdıktan sonra, kafamdakileri toparlayamayıp.. Neden yazma gereği duyduğumu sorarsanız; o kadar zamandır burayı en yakın karalama defterim bilmişken, belkide uzun bir ara olacak böyle bir döneme girdiğim hissine kapıldığımda; hoşçakal demeden kaçan hain sevgili olmamak için diyebilirim..

Yazı yazmayaşım yada yazamayışım birder fazla sebepten kaynaklanıyor olabilir. Bu durumun sebebini kesin olarak bende bilemiyorum. Psikoloğumda bilmiyor. Çünkü bir psikoloğum yok benim.. Neyse acıtasyonu geçip sebepler konusunda birşeyler söylemeye çalışayım;


·         Geçtiğimiz bir aylık dönemde sosyal ilişkilerimin neredeyse tamamı sekteye uğradı. Evden çıkmaz, saçı sakalı birbirine karışmış, müzmin, meczup, mutaasıp bir hal aldım. Kimseyle konuşmak istemiyor, buna karşı çıkıp benimle zorla iletişim kurmaya çalışanları da bir şekilde tartışma çıkararak uzaklaştırıyordum kendimden.
İnsanlardan sıkıldım. Herkesten, herşeyden sıkıldım aslında. Bunun sebeplerini de kafamda toparlamaya çalıştım, kısaca şöyle diyebilirim; uzun süredir hayatımda olan insanlar geçen zamanla beni tanımayı başaramamış, sinir,gıcık,uyuz,kıl olduğum davranışları sürekli tekrarlamaktan kaçınmıyorlardı ve bir de artı olarak beni o kadar tanıyamamışlardı ki yıllardır hiç yapmadığım şeyleri benden isteyerek garip beklentilere giriyorlardı. Hayatıma yarım yıllık dönemde girmiş insanlar ise ( bu grubu henüz beni tanıyamamışlar olarak değerlendiriyorum) gariptir ki beni anlayan, güzel muhabbetleri olan insanlar olmasına karşın beni 0(sıfır) iken keyfi olarak soluma bir 1(bir) koyup 10 görüyorlardı, tabi bende bu durumda olacaklardan(yapabilemeyeceklerimden, ilerde benden bekleyebileceklerinden) korkarak kendimi geri çekmek zorunda kaldım. Anlayacağınız zor bir o kadar da saçma bir durum. Bu blog da benim ruh halimi yansıttığı için, doğal olarak da kimseyle birşey paylaşmak istememiş olabilirim tabi. Neyse bu maddeye bir son verebilirim sanırsam..

·         Diğer bir sebep olarak da;  bu bloğu yazmaya başladığım zamanlarda Çay Demleme Sanatı başlıklı bir yazı yayınlamıştım. O yazıyı tekrar okuduğum zaman, ortada ne çay ne su ne de kayda değer bir çaydanlık görebildim gerçekte. O yüzden daha erken olduğuna karar verdim bazı şeyler için. Anlatacak birşeyimin olmadığı, anlatabildiğim kadarıyla da anlaşılmak istediğim(kimileri tarafından- herkes tarafından anlaşılmak gibi genel bir amacım yok-) gibi anlaşılamadığımı farkettim. Bunun üzerine çok güzel bir özlü söz olan “Senin anlattıkların, karşıdakinin anlayabildiği kadardır” cümleciği koskocaman bir kanyonda tepeden düşen taşın çıkardığı ses misali yankılanmaya başladı boş ve engebeli beynimde. Sonrasında birgün birşeyler anlatmak isteyebilirsin ve senin yazı yazmaya başlamaktaki (küçükte olsa) amaçlarından(daha çok şahsi bir temenni diyebiliriz) biride kendini istediğin zaman istediğin gibi anlatabilmek değil miydi diye sorular sormaya başladım kendi kendime. Geriside gelir her zaman bende; Nedenler Nasıllar birbirini takip etti ve anlamsız, amaçsız bir uzay boşluğunda galaksinin dışına savrulurken açtım gözlerimi. Neyse..

·         Sebep olabilecek başka bir konu ise kısaca şu olabilir; günde saniyede bir post girdiğim zamanlarda yazdığım ve hala doğru olduğunu düşündüğüm bir cümlecik takıldı aklıma: “İyi ki var bu blog. Yazmasam herhalde delirirdim.” Belkide delirdim ondan yazmak istemiyorum artık bunuda bilemiyorum çünkü kendime rapor verebilecek kadar bir bilir kişi değilim. Bilir Kişi değilim aslında hiç bir konuda. Yakınlarda bir bilirkişide yok. Sıkıntılı olduğum zamanlarda içimi dökerek rahatladığım böyle bir ortama neden yazmak istemiyorum gerçekten bilemiyorum. Acaba o zamanlar gerçekten rahatlamıyor muydum? Kendimi mi kandırdım yoksa ben? Amaan nedenler nasıllar işte. Hep aynı şey, durmayı bilmeyen gereksiz düşünce sistemi. Kendim geliştirdim. Gereksiz İşler Bakanlığı da gururla tescilledi. Sağ olsunlar..

·         Bir de benim katılmadığım ama genel olarak insanların benim hakkımda vardığı genel bir kanı var. ‘Şıp sevdi’ , ‘Maymun iştahlı’ . Bloğa doyduğumu yada yazmaktan sıkıldığımı düşünmüyorum, düşünenlere da katılmıyorum açıkcası. 

Son olarak şu an neden yazdığımı da bilmiyorum gerçekten. Uyumak için yatağıma girdim. Ama aklımdaki prompter’ı bir türlü kapatamadım. Akıp durdu boyuna, yetişemedim bende ne anlatıyor. Kalktım yazdım. Okunur mu? Anlaşılabilir mi? Yoksa başlığa bakılıp beğenilmez mi? Umrumda değil. Gerçekten değil. Ama benim devrelerim öyle bir çalışıyor ki, umursamadığım şeylerden başlıyor sorgulamaya, umursadığım şeylere doğru exponansiyel olarak artarak şiddetleniyor sorgu saatleri. Ne yapayım? Böyle yaratılmışım. Allah vergisi, kimine göre güzellik bir ‘Hediye’, kimine göre ‘Lanet’. ‘Dolu’ bardağa ‘Boş’ gözüyle bakabilcek kadar olumsuz düşündüğüm zamanlarda bile ‘Lanet’ olduğunu düşünmedim. Sadece kullanmayı beceremiyorum sanırsam..

Herşey olacağına varır..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder