20 Kasım 2010 Cumartesi

Zaman?


Zaman her şeyin ilacıdır?

Gerçekten öylemi acaba ben de bunu çok merak ediyorum. Okuduklarım, duyduklarım, gördüklerim, tecrübelerim ne kadar bunun aksini göstersede, her insan bu yalana inanmaya meyillidir. Gerçek olduğunu kabullenmek ister herkes elbette. Çünkü hissettiklerinin, yaralarının, yaşananların etkisinin zamanla geçeceğini düşünmek rahatlatır insanı. Çözüm bulamadığında, en çaresiz olduğu anda insana yardım edebilecek tek şeydir bu; kendini kandırmak.

Konuyu sadece aşk ile sınırlandırmak istemiyorum, ama yazının çıkış noktası aşk olduğu için, burdan kısa bir hikaye yazarak anlatmaya çalışacağım hissettiklerimi.

1960 yılında farklı aylarda iki bebek dünyaya gelir İstanbul’un faklı semtlerinde farklı hastahanelerde. Bir tanesinin ismi Metin koyulur. Diğeri ise dönemin popüler isimlerinden Leyla ismini alır. Sağlıklı bir çocukluk döneminin ardından, farklı okullarda eğitim hayatına başlarlar. İkiside birbirinden zekidir, her dönem sonunda evlerine takdir, teşekkür yada onur belgelerinden biriyle dönerler. Böyle gençler üniversiteye gitmez mi? Elbette giderler, yerleştikleri bölümün, hatta üniversitenin aynı olması tabiki rastlantı değildir. Birbirlerinden etkilenir ve daha yakından tanırlar zamanla. Üniversiteyi bitirirler, beraber güzel zamanlar geçirmiş, unutulmaz anılar yaşamış, mutlu olmuşlardır beraber oldukları süre boyunca. Yaşadıklarının adını aşk koyarlar, çünkü aralarına hiçbirşeyin, hiçbirkimsenin girmesine izin vermemişler ve her zaman birbirlerine tutunmakla bugünlere gelmişlerdir. 80’li yılların başında evlenirler ve mükemmel bir dönem başlar onlar için. Her ikiside güzel birer işe sahiptir. Karınları doyuyor hatta gerektiğinden fazla para kazanıyorlardı. Çocuk hiç düşünmediler ve 20 yıllık film gibi bir beraberlikleri oldu.

Evliliklerinin 20.yılını kutlarlarken, Leyla fenalaştı ve hastaneye kaldırıldı. Metin elbette bunuda atlatacaklarına inanıyordu. Kanser teşhisi yetmezmiş gibi bir de, hastalığın son safhada olduğu haberi, Metin’i metin olmaktan alıkoymaya başlamıştı. Aradan bir yıl bile geçmeden tek aşkı Leyla onu dünyada yalnız bırakmış, 41 yaşında yapayalnız kalmıştı. Buna dayanamıyor, inanılmaz acılar çekiyordu. Onsuz olmak ölümden farksızdı ilk zamanlar. Çok özlüyor, zaman geçtikçe daha da özlüyordu, nasıl unutabilirdiki 20 küsür senesini beraber geçirdiği, hayatım dediği yol arkadaşını.Metin 50 yaşına merdiven dayamıştı artık. Akıp giden zamanın ona öğrettiği tek şey vardı; Onu çok özlüyordu. Hasret zaman geçtikçe birikiyor, kabına sığmıyordu. Zaman hiçte ilaç olmuyordu yaralarına. Tekrar metin olmaya karar verdiğinde, tek bir şeyi kabullenmişti. “Unutmam imkansız, ama buna alışırım”.Bir kaç on sene geçmeden maşukuna kavuştu. Son zamanlarında gene hergün onunla uyuyor, onunla uyanıyor, fakat onsuz olmaya alışmıştı. 

Saçma bir hikayenin daha sonuna geldik. Alışmak sevmekten daha zor geliyor şarkısını buradan Metin’e armağan ediyorum. Tebrikler Metin. Herkes şu an senin gibi olabilmek istiyor.Yazdım rahatladım, iyi geceler.

201011190313

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder