8 Kasım 2010 Pazartesi

Diksiyon.


4 Kasım Perşembe günümü Diksiyon,Benden Dili,Yaratıcı Drama üzerine hazırlanmış bir seminerde geçirdim. Üniversite yıllarının ilk senesinden doymuştum bu tür seminerlere, en azından gidene kadar ben öyle olduğunu düşünüyordum. Ben bu tür eğitimlerde çok bunalır, sıkılırım ve daha program yarılanmadan programı terkederim. Fakar bu sefer ki öyle olmadı açıkcası.

Sabah 10’da Yaratıcı Drama ile başlayan eğitim gayet akıcı ve eğlenceliydi benim için. Bazılarınızın tanıyabileceği Devlet Tiyatro sanatçısı Güneş Hayat bir çok konuda bizlere yol gösterdi ve bunu oyunlarla, içimizdeki çocuğa seslenerek yaptı. Çocukluğunuzdan hatırlayabileceğiniz “Ebe” adlı oyuna bende katıldım ve büyük başarı gösterdim. İşin şakasını bi kenara bırakıp, bu oyunların kendimizi anlamakta ne kadar önemli olduğunu gösterdi bizlere. Özet olarak kasmayın, rahat olun, tadını çıkarın dedi bizlere.

Beden Dilinde ise Nur Hekimoğlu tarafından yine akıcı ve bilgi dolu olarak devam etti program. Farketmeden yaptığımız hareketlerle etrafımıza nasıl mesajlar verdiğimizi tahmin bile edemessiniz. İş yaşamında çok etkili bir kullanım yeri olduğunu ve günümüz politikacılarının bu konuda saatlerce eğitim aldıklarını öğrendim. Etkili bir anlatım içinde kesin olarak gerekli birşey bu dili doğru kullanmak. Patronun karşısında yayılarak oturup, zam istemenin %99 başarısız sonuç vereceğini hepimiz kestirebiliriz. Ancak bu eğitimde bu oranı düşürebilrmek ve %100 başarıya ulaşabilmek için tüyolar aldık. Tabi konu sadece zam almakla ilgili değildi. Hayatın her aşamasında işimize nasıl yaradığını güzelce öğrendik.

Programın onur konuğu ise Gülgûn Feymandı. Konuşmaya başlamasıyla 500 kişilik salon bir anda mum oldu. Kimseden çıt çıkmıyordu. Bir buçuk saat konuştuktan sonra isterseniz bir ara verelim dedi. Bense henüz bir saat olup olmadığından emin değildim saate bakana kadar. Şiir okurmuş gibi konuşuyor kendisi, o konuşurken siz paragraflarda dansediyorsunuz büyük bir keyifle. Öyle özendim ki onun gibi konuşmaya, tabiki bu öyle kolay bir şey değil. Program aradan sonra birbuçuk saat daha devam etti. İnsanın karşısına her zaman böyle fırsatlar çıkmıyor. Spikerlik hayatına TRT’nin yaptığı sınavda ilk 6ya girerek başlamış kendisi ve ilerleyen zamanda öğrenmenin bitmediğini altını çizerek defalarca tekrarladı.  Türkçenin okunduğu gibi konuşulan bir dil olmadığını da dikkat çekti. “Gelmeyeceğim” diye yazarken “Gelmicem” okumak doğru olanmış, ki ben bunu yeni öğreniyorum. Bize böyle bir eğitim verilmedi, ben şu yaşımda bunu öğreniyorum. Sanmak diye bir kelimenin türkçede olmadığını, zannetmek kelimesinden kısaltıldığını ve daha bir sürü bilmeyip öğrendiğim şey.

Blog yazmaya başladığım günden itibaren Türkçe bilgimin kıtlığının farkına iyice varmış bulunmaktayım. Bu eğitim sayesinde de anadilim olan türkçeyi doğru düzgün konuşamadığımı farkettim. Bunun üzerine eğilmek gerek gerçekten. Çünkü bu cumhuriyet vatandaşlarını birbirine bağlayan, anlaşmasını sağlayan tek şey var elimizde, o da Türkçe. Eğer eksiklerimi kendi çabalarımla tamamlayamassam bir diksiyon kursuna bile katılmayı düşünüyorum. Programı hazırlayan ekibede çok teşekkürler. Gerçekten faydalı olarak gördüğüm sayılı seminerlerdendi. Düzgün konuşalım, konuşmayanları uyaralım:)

2 yorum:

  1. Evet bende bu eksiğin farkındayım ve eksiklerin giderilmesi daha çok yazdıkça oluyor.

    YanıtlaSil
  2. o zaman durmak yok, yazmaya devam=)

    YanıtlaSil