30 Ekim 2010 Cumartesi

Garip bir aydı.


Garip bir ay oldu ekim ayı,benim için. Boşluktan sağa sola savrulmanın dışında bir çok şey gördüm denilebilir açıkcası. Gördüm dediğim şeyler de dolayısıyla bu savrulmanın etkisinde gerçekleşti. Tipik bir boğa burcu insanı olarak, hayatımda yenilikler kolay kolay olmaz benim. Genelde benzer yerlerde yemek yer, benzer insanlarla muhabbet eder, benzer saatlerde uyur uyanırım. Savruk yaşam tarzında böyle olası alışkanlıkların devamı zor oluyor tabi, bu da yeni şeyler,yeni insanlar, yeni olaylar çıkarıyor insanın karşısına.

Hayatta herşeyin bir amaçla karşımıza çıkıtığını düşünen bir insan olarak, boşluğu gerçekten amaç olarak da boş olduğunu düşünürdüm. En başından bu değişti hayatımda. Boş olmak iyi birşeymiş, insanı dürter kendine getirirmiş.

Anladım ki, hayatın kanunu bu. İnsan gençken o kadar koşturur,enerjisini o kadar çok savurur ki boş işlere, yaşlılıkta çıkar acısı. İki merdiven çıkmak eziyet oluverir insana bir zaman geldiğinde. Çok güldük birazdan ağlayacağız mantığı da tamamen aynıdır. Öyle mükemmel bir denge içinde yaşıyoruz ki, sürekli gülüyor olmak bir zaman sonra kabak tadı vermeye başlar. İnsan arada bir normal olmalı, arada bir üzülmeli, arada bir gülmeli eğlenmeli ki, herşey tadında olsun. Her zaman inişler ve çıkışlar olacaktır hayatta.

Bir hikaye yazasım geldi şimdi,

Düşünsenize sürekli kazanıyorsunuz.Hayatınız da hiçbir mutsuzluk,üzüntü,sıkıntı hali oluşturacak öğe yok. 22 yaşında kendi işinizi kurmuş, rahat bir hayat yaşıyorsunuz, şirketiniz sürekli büyüyor, zaman geçtikçe daha çok istihdam sağlıyorsunuz ülkeye. Sonra dünyaya açılıyorsunuz, büyüyor büyüyor, bir milim geriye düşmüyorsunuz geçen zamanda. Bir dünya devi olup çıkıyorsunuz, belki de yüz binler çalışıyor holdinginizde. 

Bir sürü dergiye kapak oluyorsunuz, dünya sizi konuşuyor, 25inde genç dünyayı yönetiyor diye.Üniversite son sınıfta alıdığınız bir kedi hep sizinle birlikte, yaşlanmış sürekli uyuyor son zamanlarda. Bir gün toplantıdan sonra erken saatte eve geliyorsunuz, son zamanlarda alışık olduğunuzdan garip gelmiyor, kedinizin kapıya koşturmaması. Mamasını hazırlayıp önüne koyuyorsunuz, açıkmıştır diye düşünerek. Fakat gözünü bile kırpmıyor pükü. O an farkına varıyorsunuz, o yaşlı mırıldaması bile duyulmuyor artık. O an hayatınızın ilk enkazına gömülüyorsunuz.

Aylarca psikologların yanlarına uzanıp, kedim kedim diye inliyorsunuz, fakat bir türlü geçmiyor acısı. Hiç birşey eskisi gibi olmuyor. Sonuçta o sadece bir kedi değil sizin için. Tüm merdivenleri çıkarken yanınızda bir tek o vardı. Öğrenci olduğunuz zamanlarda, yorgan altında birbirinize sarılıp uyurdunuz, sıcak bile onunla sıcaktı sanki. Ama o artık yok, ve bir daha geri gelmiyecek. Bunu kabul edemiyorsunuz. Duygusal yaşantınızla beraber, iş hayatınız da düşüşe geçmiş durumda, holding küçülmeye gidiyor, insanlar sizin yüzünüzden aç kalıyor. Borçlar ödenemiyor, 5yıllık planlar, şimdi iflas bayrağı çekersek en azından kendimizi kurtarırız diyor. Hepsi bir kedi yüzünden mi bunların?

O gece yatağa girince hissediyorsunuz, herşey bitti. Uyku tutmayınca, röpteşambırınızı giyip buzlu bir viski hazırlıyorsunuz kendinize. Anlıyorsunuz ki viski devri kapanıyor, sıkılınca anca bira içebileceksiniz bundan sonra. Yarım şişe akıyor içinize yavaşça ve yakarak. Bir mırıldama duyuluyor evin diğer ucundan, alkolün etkisi mi anlayamıyorsunuz. Sesin geldiği yere doğru yürürken pükünün orda olma umudu büyüyor içinizde, evin köşesine geldiğinizde damarlarınız alkolle dolmuş, beyninizin size oyun oynadığını anlayamayacak kadar sarhoşsunuz. 

Pükü beni çağırıyor diyip, çalışma masasına doğru koşturup, ilk çekmeceyi açıyorsunuz. Babanızdan kalan 6patlar içi dolu yatıyor oracıkta. Sanki püküyü bulmanın,ona varmanın tek yolu buymuş gibi geliyor. Sandalyeye oturup bardağın dibindeki son damlaları kafaya diktikten sonra, herşey oluveriyor bi anda. Tetiği çekmeden önce, yarın bundan pişman olacağım diyor içerdeki yarı ayık, ama ayık olan biliyor yarın hiç olmayacak. Kedi gitti,  binlerce insan sizin yüzünüzden aç kaldı, ve bunları kaldıramadığınız için gitme zamanını kendiniz seçtiniz sizde. 

Yağan yağmurun, yolda gördüğünüz arkadaşın, gecenin bi saati reklam mesajı atan turkcellin, sibiryadan gelen soğuğun bile bi sebebi var, hiç birşey boşuna değil bu hayatta. Ağlamaksa sonuna kadar ağlıyacak, gülmekse gülmekten yerlere yatacaksın. Hiç birşeyi asla tamamen unutmayacak, yaşadıklarından ders çıkarmayı bileceksin. Her insan hata yapar, bu insanın doğasında var. Ama aynı hatayı ikinci kez yapmak hiç hoş değil,bari üçüncü kez yapma. Hatalar öğrenmek için varlar. Sen öğrenmedikten sonra, o hatayı tekrar tekrar yapıp, o acıyı binlerce kez çekene kadar bu çile devam edecek. Bunu bilesin. 

He bir de gerçekten çok hoşuma giden bir söz var, konuyla pek alakası yok ama, bu ay tam anlamıyla anlayabildiğim şeylerden birini anlatıyor. Gülümsemek hakkında. Bunu da paylaştıktan sonra tamamdır, hoş çakalın.

A Smile Is The Best Credit Card Because
1.Accepted Worldwide
2.Auto Reload
3.Unlimited Usage
4.No Payment At All
5.Makes Every one Happy

4 yorum:

  1. gencim ama boş işim olmuyor maalesef.maalesef ki boş işler için koşturamadım daha ...umarım yaşlanınca koştururum...

    YanıtlaSil
  2. eyvallah ... bu arada gri fonda gri yazı zor okunuyor.

    YanıtlaSil
  3. "click" filmi ni hatırlattı bi nebze:)

    YanıtlaSil