24 Mart 2012 Cumartesi

Damardan anti-depresan alasım var.

            Duygularımdaki dengesizliği anlatsam anlatamam durumu var şu an, ama ben gene de anlatmaya çalışacağım.

            (John Legend çalıyor winamp’ta. HeartBreaker’ı söylüyor.)

            Maskelenmiş duygular sardı dört bir yanımı, o nasıl mı oluyor?


            Her duyguyu en dibinde, en tepesinde yaşıyorum bu ara. Canımı çok sıkıyor, çünkü biliyorum aslında aktarılmış duygular. Dışarı atılması gereken, hissedilmesi gereken duygular. Zamanında duygusuzluğumdan bahsetmiştim. Artık içime attıklarım patlıyor birer birer. Bugünün geleceği malumdu tabi ama bu kadar erken beklemiyordum ben, otuzlu yaşlarıma kadar erteleyebileceğimi düşünmüştüm hep.

            Hüzün mesela; geçen gün çöplükte donarak ölmüş bir köpek yavrusu gördüm. İçimde ki fırtınayı şöyle anlatayım: daha önce sevdiğim bir insanın cenazesinde bile o kadar üzülmedim. Maskelenmiş diye buna diyorum işte, aslında ona o kadar üzülmemem gerek. Ama içimde birikmiş, halının altına süpürülmüş o kadar çok duygu var ki, sonucu böyle oluyor işte.

            Aşk mesela; çok aşık oluyorum bu günlerde yazmıştım geçenlerde. Bir kız görsem, çok güzel olması gerekmez, eli yüzü düzgün olsun, normal güzel olsun. Ter basıyor bir anda, heyecan falan, eskiden yaşadığım duygular gibi. O kadar yalan ki ama, sadece birkaç saniye sürüyor, aşkla hiç alakası yok halbuki, sadece saklanmış bastırılmış duygular. Dönüp bakmıyorum bile bir daha.

            Psikolojimi alt-üst ettim. Bunu kendi ellerimle yaptım. Yaşamanın tek yolunu böyle buldum çünkü. Şimdi patlıyor birer birer.

            Şefkat diye bir duygu var ya, hani hasta olursunuz, anneniz başınızda bekler, içinizi bir mutluluk doldurur o an. Sahiplenildiğinizi, sevildiğinizi bilirsiniz. Bu boşluk beni öyle zamanlarda yakalıyor ki, bu yüzden başkalarını üzüyorum hep. Herkesten kaçmamın sebebi bu. Bu kadar bencilce, sadece kendimi doyurmak için kimseyi kullanmak istemiyorum. Ne kadar karşımdakine karşı samimi olsam da , özünde neden olduğunu biliyorum. İki yüzlülük gibi geliyor bana. Hakkım yok buna.

            Ortalıkta koşturan çocuklara, onlarla ilgilenen, üstünü başını düzelten ailelerine uyuz oluyorum artık. Çünkü bu hakkımı kaybetmişim gibi geliyor. Sanki bunların hepsini elimin tersiyle itmişim gibi. İçimi biliyorum;

            Telefon çalıyor, kaldırıyorum ahizeyi, küçük bir çocuk sesi, arkadaşım olan babasının ismini söylüyor. Dönüp ona sesleniyorum, gözlerim doluyor. Sanki kaybettiğim bir çocuğum varmış gibi üzülüyorum.

            Yalnızlıkla ilgili hiç bir problemim yok, kendi kendime yetmeyi öğrendim. Haftalarca yanımda bir Allahın kulu olmasın, sıkıntı değil benim için. Ama arada patlıyor işte, insan psikolojisi. Benim elimde olan şeyler değil.

            Birini istiyor muyum peki? Hayır. Çünkü biliyorum, hiçbir şey hayalimdeki gibi olmadı, olmayacakta. Aradığımı hiçbir zaman bulamayacağım. Bunun tatmin olmamakla hiç alakası yok. Fazlasıyla öğrendim elim bomboşken mutsuz olmamayı. Sadece bir kişide istediğim her şeyi bulamayacağımı biliyorum. Bu yüzden herkesten vazgeçiyorum. Belki gene kaçmak oluyor bu, ama bu kadar berbat etmişken her şeyi, toparlayabilmek için öyle bir şey lazım ki, mucize falan olmalı.

            O kadar proaktif bir psikolojim var ki, artık sıkıntının zamanı geldiğini anladığında uyku bastırıyor ya da başka yerlere dağıtıyor dikkatimi. Ciddi ciddi oturup, sorunlarımı düşünmeye izin vermiyor. O yüzden aklımı meşgul tutmak gibi bir şeye girişmiyorum artık. Sağ olsun kendiliğinden oluyor. Kaçak oynamayı o da öğrendi tabi zamanla. Ben gene de fazlasıyla farkındayım durumun ama çözüm nedir, ne yapmam gerek hiçbir fikrim yok. O yüzden bıraktım olduğu gibi, akıntı nereye götürürse oraya sürükleniyorum resmen.

            Müdahale etme yetkimi bıraktım gibi, çünkü kararlarım getirdi beni bu çıkmaza ve ben artık çözüm yolu düşünmeye bile üşeniyorum. Çünkü girdiğim yolda önümde bir duvar, bütün görüş alanımı kapıyor. Zaman hiçbir şeye çare olmasa da  zamana bıraktım ben çaresizliğimden.

            Eskiden ağlamak rahatlatırdı beni, artık ağlayamıyorum. Yazmak rahatlatırdı, yazmak istemiyorum. Neden ağlayamadığımı çok merak ediyorum, hani diyorum ya gözlerim doluyor, ötesine geçemiyorum. Akmıyor göz yaşları, sanki gerisi yokmuş gibi.

            Bilmiyorum işte, yaşıyorum ama hissettiklerim bile gerçek gelmezken, zombie gibi hissediyorum kendimi. Hak etmiyorum diyorum ya, karşı çıkanlar oluyor ama bunları bilmiyor işte. Yazıyorum, bencil hissediyorum bu sefer. Hayatım paradoksmuş gibi. Çıkmazlardayım.

            Sanki girişi çıkışı olmayan bir labirentin ortasına bırakılmışım gibi. Saçmalıyorum diyorum ya, ne yapabilirim bu durumda başka ?
           

4 yorum:

  1. çok güzel bir paylaşım olmuş.zevkle okudum.yazılarını daha sık yazmalısın.bizi mahrum bırakma.teşekkürler

    YanıtlaSil
  2. Çok da karamsar olmamak lazım kardeşim, bugünler geçince farkediceksin bunu, kuzen demişti dersin..Öperim

    (Buarada yorum yaparken doğrulama çıkıyo,yorum yazmak sıkıntı oluyo ozaman, insan vazgeçebiliyo yani, belki biliosundur ama linkten durumu düzeltebilirsin, aklında olsun
    http://hertelden-everything.blogspot.com/2012/03/blog-yorumlari-nasil-duzenlenir.html#axzz1qKuGBN78)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de öyle umuyorum zaten, geçer inşallah.

      Sil