15 Temmuz 2012 Pazar

İnsan beyaz doğar.

İnsan beyaz doğar.

Bunu zenci-beyaz olarak anlamamak gerek. Bahsedeceğim şey biraz daha farklı.

Hepimiz biliyoruz ki beyaz ışık, tüm renklerin birleşiminden oluşur. Prizmadan geçen beyaz ışık kırılarak bir çok renge ayrılır. İnsanoğlunu da bu yüzden beyaz ışığa benzetmekteyim.

Her renk vardır insanın içinde. Kiminde yedi rengide görebiliriz tabi ruh hali o kadar değişkense . Bazıları tek renk gibi gelir ama, bu renk bir yetişkin için hiç bir zaman beyaz olamaz. Yetişme tarzı, deneyimler insanın asıl rengini belirler ancak sonrası değişken olabilir.

Bu renk olayını anlık olarak algılamamak lazım, skalayı bir ömür olarak aldığımızda, insanın renkten renge geçtiği rahatlıkla görülecektir. Kiminde bu değişim bir kaç kez olur, kiminde daha fazla. Bu tamamen insanın kendi içinde oluşturduğu prizmanın kırıcılığına bağlıdır.

Değişime kapalı olan çok az insan vardır, bunlar inatçı olarak bildiğimiz, daha çok bize muhafazakar olarak görünen kişilerdir. Bu tip insanlar sarı gelir en fazla turuncu giderler.

Asıl bahsetmek istediğim insanın her renge girebileceği. Bunu karaktersizlik olarak söylemiyorum kesinlikle. Değişim her zaman zordur insanoğlu için. İnsan değişime, değiştirmeye çalııştığı şeye bağlı olarak farklı büyüklükte direnç gösterir.    Bu direnci aşan insan artık farklı bir renge daha sahip olur.

Kiminde bu değişim geçiş olarak gerçekleşir, prizmanın değişebilirliği gerçekleşmez ve yeşil olan insan maviye dönüverir bir anda. Bunu trafik kazası geçirmiş bir insanın travması gibi düşünebiliriz. Geriye dönüş yoktur artık.

Kimindeyse sadece deneyimlediği bir olay sonucu öğrenerek değişim gerçekleşir ve insan her iki renge birden sahip olur. Prizma içinde bulunduğu duruma göre yeşil olarak da mavi olarak da ayarlayabilir kendini. Bunu oyunculuk olarak algılamamak lazım. Hayatında iki farklı rolü olan bir insan düşünebiliriz bu durum için: Bir holding patronu olan bir baba hayal edebilir; emin olabiliriz ki çocukları için başka biri çalışanları için başka biridir.

Ruh haline göre de sınıflandırabiliriz bu renkleri: insan mutlu olduğunda farklı bir insan, üzgün olduğunda farklı bir insan gibi olabilir. Kimi insan gerçekten başka bir renge geçer, kimi ise aynı rengin tonlarında dolaşır.

Peki bu renkler nasıl etkiler insanı? İçinde bulunduğu ruh haline göre durumlara vereceği tepkiyi değiştirir ve alacağı kararları doğal olarak. Ben bunu bir sorun olarak anlatmıyorum. İnsan ruhunun ne kadar çok şeyi içinde bulundurduğunu anlatmaya çalışıyorum.

Teorinin dışına çıkıp biraz hayattan örnek vereyim:

Ruh hali çok fazla değişken olmayan, iş hayatının stresini kendine bir rutin haline getirmiş yirmi yıllık bir polis memurunu düşünelim. Akşam evde eşiyle yaptığı şiddetli bir tartışma ertesi gün normal şartlarda yapmayacağı bir şeyi yapmasına sebep olabilir. Mesela normalde bir arabayı rutin kontroller yaparak ceza kesmeden gönderecekken, o gün yangın tüpü yok diye yüklü bir ceza kesebilir.

Olayı biraz daha abartalım ve gerçek bir renk değişimi görelim şimdi:

Rahat çalışma hayatı olan bir memur hayal edelim bu sefer, ne kadar yoğun ve stresli bir görevi olsada rahat kişiliğiyle işlerini yavaşta olsa halledebilmekte ve kafasına takmamaktadır hiçbir şeyi. İşin yürümesi esastır onun için, kurallar umurunda değildir fazla. Bazı filmlerden aşina olduğumuz üzere, kendi rahatlığı ve ihmalkarlığı sonucu sevdiceğini kaybedince bir anda işine sımsıkı sarılan, kuralcı, ince eleyip sık dokuyan bir insana dönüşüverir.

Şimdi de artık iki renge birden sahip olmuş bir kişiyi ele alalım, holding patronu olan baba iyi bir örnek bunun için:

Yoğun bir iş döneminde, başarılı çalışanlarından biri odasına gelip izin istemektedir. Çocuğunun çaresiz hastalığı dolayısıyla, yurtdışında bir doktorla görüşmeye gidecektir. Patron sevdiği bir çalışanı olmasına rağmen, iş yerinde kilit bir göreve sahip olan personelin izne çıkmasına müsade etmez. Burada şefkat yoktur, öncelik iştir her zaman. Patronun çocuğu bir gün bayılır ve hastaneye kaldırılır. Önemli kararlar vermek için patronu bekleyen çalışanlar kendisine ulaşmakta güçlük çekerler, çünkü onun için artık iş önemli değildir. Burda şefkat vardır.

Aynı insan aynı durum fakat farklı renkler gördüğümüz gibi.

Bir insan bu patronun durumu gibi birden fazla renge sahip olabilir. Bu insanın prizmasını nasıl geliştirdiğine bağlı olarak değişiklik gösterebilir daha önce söylediğim gibi.

Aslında bahsettiğim şey çokta yeni bir şey değil, kişisel paradigma diye adlandırılıyor günümüzde. Benim asıl bahsettiğim şey ise, insanın birden fazlasına sahip olabileceği..

Olayı biraz daha ileriye daha doğrusu epey bi gerilere götürüp hint felsefesindeki 7 çakraya kadar dayandırabiliriz.

Daha da ileri götürürsek beyaz ışığı tasavvuftaki Nur’a bağlayabiliriz.

Çok fazla ileri gitmeden, konuyu daha fazla dağıtıp, karıştırmadan bu yazıyı bitirmek en güzeli tabi..

NOT: Tamamen kendi derlememdir.

2 yorum:

  1. Çok güzel bir paylaşım olmuş, erlerine sağlık.uzun zamandır kaleminizi özlemiştik üstad

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. eyvallah bro, ben de senin yorumlarını özlemişim=)

      Sil